15 Soruda Meme Kanseri


Meme kanseri kadınlar arasında en sık rastlanan kanser türleri arasında. Peki, genetik yapının meme kanseri üzerindeki etkisi ne? Yüksek risk altındaki bayanlar ne yapmalı? Erkeklerin meme kanserine yakalanma riski ne?...
M.D Anderson Kanser Merkezi uzmanları ile meme kanserleri hakkında görüştük. Meme Tıp Onkoloji Departmanı ve Kanser Önleme Tıp Merkezi’nden Doç. Dr. Banu Arun “15 Soruda Meme Kanseri” hakkında önemli bilgileri bizlerle paylaştı.
ailem.com: M.D Anderson’un Meme kanseri tedavi ve teşhis yöntemlerinden biraz bahseder misiniz? Teşhis aşamasında nasıl bir tedavi uyguluyorsunuz?
Doç. Dr. Banu Arun: M.D Anderson’da meme kanseri teşhisine ve tedavisine ekip halinde yaklaşılıyor. Cerrahlar, Medikal Onkologlar, Radyologların görüşleri alınarak ortak karar veriliyor. Genellikle bize yeni teşhisi konmuş hastalar veya hastalığa yakalandıktan sonra bir takım tedaviler görmüş ancak bunlardan bir türlü fayda bulamamış hastalar geliyor. Yeni tanı konmuş hastalar geldiği zaman bütün mamogramlarını ve tetkiklerini burada tekrarlıyoruz, patolojilerini değerlendiriyoruz, evrelemelerini yapıyoruz, ondan sonra ekip halinde hangi tedaviyi alacağını, ilk önce cerrahi tedaviye mi başlayacak ya da kemoterapi mi olacağına karar veriyoruz. Bunun yanında kemoterapiye gerek var mı sadece endokrin tedavisi mi olacak ona karar verip hedefe yönelik tedavi yollarını hastalara sunuyoruz.
Meme kanserini teşhis aşamasında Mammogram ve Ultrasonlarını, gerekirse de MRI’larını yapıyoruz.
ailem.com: Mammogram ve Ultrason arasındaki farkı açıklayabilir misiniz?
Doç. Dr. Banu Arun: Tarama ve teşhis için genelde Mammogram kullanılıyor, Ultrason sadece teşhise ek olarak kitlenin yapisini (kistik veya solid) ve büyüklüğünü ölçmek için kullanılıyor; fakat M.D Anderson Kanser Araştırma Merkezinde ultrason, lenf nodlarının varlığını tespit için de kullanılıyor; yani koltuk altı lenf nodlarının radyolojik açıdan değerlendirilmesi yapılıyor. Eğer bu nodlar şüpheli görülüyorsa, hemen bir ince igne biyopsiyle lenf nodlarının tümörle infiltra olup olmadığına bakılıyor. Genellikle ilk tanı sırasında biyopsi sonrasında lenf nodlarında tümör tespit edilirse, hastaya öncelikle kemoterapi uygulamayı düşünüyoruz. Dolayısıyla evreleme açısından bizim için ultrason oldukça önemli.
ailem.com: Göğüs kanseri için hangi tarama yöntemlerini tercih ediyorsunuz? Kadınlar hangi zamanlarda tarama tekniklerine başlamalıdır?
Doç. Dr. Banu Arun: Kadınlara standart olarak 40 yaşından sonra yıllık Mammogram testi öneriyoruz. Hastalarımızın arasında bazen yüksek riskli hastalar oluyor; örneğin daha önce meme biyopsisi geçirmiş olanlar, ailesinde erken yaşta meme kanseri ya da yumurtalik kanseri olan hastalar da değerlendirmesi yapıldıktan sonra eğer yüksek riskli hastalar grubuna giriyorsa Mammogram’a ek olarak meme MRI taramasını da öneriyoruz. Ama bu sadece belli gruplara uygulanıyor.
ailem.com: Hiç meme kanseri semptomları göstermeyen bir kadın da taramaya gitmeli midir?
Doç. Dr. Banu Arun: 40 yaşından sonra bütün kadınlar mutlaka Mammogram testi yaptırmalıdırlar. Onun dışında 40 yaşının altındaki kadınlar eğer risk grubunda değillerse ve meme muayenesi normal ise bu teste ihtiyaçları yoktur.

ailem.com: Meme kanserinde risk faktörleri nelerdir?
Doç. Dr. Banu Arun: Meme Kanserinde risk faktörleri şunlardır: İleri yas, erken menstruasyon, geç menopoz, estrogen arti prgesteron kullanımı, daha önce meme biyopsis olanlarda atipik hiperplazi görülmesi. Diğer risk faktörlerinden birtanesi de ailesinde (özellikle 1'inci ve 2'inci derecede akraba, anne vey baba tarafi olabilir) daha önce meme kanseri veya yumurtalik kanseri geçirmiş kişilerin olmasıdır. Ailesinde bu kişiler olanlar, meme kanseri riski açısından değerlendirilmeleri gerekir.
ailem.com: Genetik yapının meme kanseri üzerindeki etkisi nedir?
Doç. Dr. Banu Arun: Bazı genlerdeki bozukluklar (mutasyonlar), örneğin BRCA1 ve BRCA gibi, mem kanseri riskini arttırıyor. Örneğin BRCA1 veya BRCA2 geninde mutasyonu olan kişilerde meme ve yumurtalık kanseri gelişme riski 10 kat artıyor. Mutasyona uğramış BRCA1 ve BRCA2 genleri sadece anneden kıza değil, anneden oğula, babada kıza, babadan oğula da geçebilir. Eğer bir ebeveynde mutasyona uğramış bir gen varsa, ki bu baba da olabilir, bu mutasyonlu genlerin çocuklara geçme riski yüzde ellidir. BRCA dışında, kansere yol açan başka kalıtsal genlerin de olduğunu düşünüyoruz. Bu genler henüz test aşamasında değildirler ancak araştırmalarımız kapsamında değerlendiriyoruz. Sıkca genç yaşta meme kanseri olup da, BRCA1 ve BRCA2 geninde mutasyon olmayan hastalarda kalıtımsal bir özellik görüyoruz fakat hangi genin meme kanserine yol açtığını tam olarak bilmiyoruz; bu alandaki araştırmalarımız laboratuarlarda devam ediyor.
ailem.com: Bu anlamda M.D Anderson’un öncü olduğu bir çalışma var mıdır?
Doç. Dr. Banu Arun: Bu yeni genlerin ve etkilerini araştırdığımız çalışmalarımız var. Örnegin bunlardan bir tanesi NHERF 2 geni.
Ayrıca, meme kanseri riskini ilaçlar veya bitkisel ilaç yaklaşımları ile azaltmaya yönelik araştırma ve çalışmalarımız da var. Bu ilaçların meme dokusu üzerindeki olumlu etkilerini araştırıyoruz.

ailem.com: Meme Kanserinin risklerini azaltmak için neler yapılabilir?
Doç. Dr.Banu Arun: Meme kanserinin gelişimini azaltmak için iki tane ilacımız var. Bunlardan birincisi tamoksifendir. Bu ilaç bütün yüksek riskli bayanlarda kullanılabilir. İkincisi de menopoz sonrası bayanlarda kullanılan raloksifendir. Bunlar meme kanseri riskini yüzde elli azaltan faktörlerdir. Bu ilaçlar meme kanserini tamamen önleyebiliyorlar mı o konuda kesin bir netlik yok.
ailem.com: Bu ilaçların kadınlar üzerindeki yan etkileri var mıdır? Varsa bu yan etkiler nelerdir?
Doç. Dr. Banu Arun: Vardır. Tamoksifenin en büyük yan etkisi rahim kanseri riskini arttırıyor olmasıdır. Bunun yanında kan pıhtılaşmasını arttırıyor ve menopoz sendromlarını da arttırıyor. Sıcak basması, terleme, saç kuruluğu, karaciğer enzimlerinin artışı gibi durumlar söz konusu olabiliyorr. Dolayısıyla bütün yüksek riskli hastalar bu ilaçları kullanmak istemiyorlar. Bizler daha az yan etkili ve meme kanserini onlemede daha etkili olan ilaçlar üzerinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
ailem.com: Peki, ilaçlar dışında kadınların uygulayabileceği formüller var mıdır?
Doç. Dr. Banu Arun: Hernekadar kesin bir cozum degilse de sağlıklı beslenme, fiziksel aktivitede bulunma, menopoz sonrası çok fazla kilo almamayı öneriyoruz. Bunun yanı sıra kadınlara menopoz sonrası menopoz semptomlarını yenebilmeleri için östrojen ve projesteron hormonları veriliyor. Bu hormonları alan kadınlarda meme kanseri riskinin arttığını görüyoruz. Dolayısıyla bu ilaçları kullanmak isteyen bayanların öncelikle doktorlarıyla konuşması gerektiğini düşünüyorum.
ailem.com: Yüksek risk altındaki bayanlara ne yapmalarını öneriyorsunuz?
Doç. Dr. Banu Arun: BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonu olan kişilerde meme kanserine gelişme riski yüzde 80’e yükseliyor. Çok yüksek risk grubunda olduğumuz için bu hastalarımıza şunları öneriyoruz: Birincisi, tarama olarak mammograma ek olarak meme MRI’YI öneriyoruz. İkincisi 40 yaşından önce tarama öneriyoruz. Bazen hastalarımız, riski yüzde 95 azalttığı için koruyucu cerrahi (meme bosaltma) seçeneğini seçiyorlar. Bu işlem yapildiktan sonra, mem kanseri riski, yüzde 80’lerden yüzde 5’in altına dusuyor. Çok etkili bir yöntem olmasına karşın biraz agresif bir yöntem, bu anlamda bu işlemi kişinin enine boyuna düşünmesi gerekiyor.
ailem.com: Mastektomi yapıldıktan sonra kanserin tekrardan ortaya çıkması durumu söz konusu olabilir mi?
Doç. Dr. Banu Arun: Koruyucu meme cerrahisi olmuş bir kişinin meme kanseri olma riski yüzde 5’in altında.
ailem.com: Meme kanserinin belirtilerini bir kadın nasıl anlar?
Doç. Dr. Banu Arun: Meme kanseri için mammogram ve MRI teşhisinin yanında ayda 1 defa meme kontrolü yapmalarını, meme cildindeki değişiklikleri, kızarıklık veya sertliklileri doktorlarına söylemelerini öneriyoruz.
ailem.com: Meme Kanseri teşhisi konulduğunda ne gibi tedavi yöntemleri öneriyoruz?
Doç. Dr. Banu Arun: Cerahiden sonra uyguladığımız yöntemler tümörün büyüklüğüne, lenf nodlarının tümörle infiltre olup olmamasina bağlı olarak değişiyor. Küçük tümörlerde kemoterapi yapmadan endokrin tedavisiyle tedavi yapabiliyoruz. Daha büyük tümörlerde ise kemoterapiyle tedaviye başlıyoruz. Tedavilerin amacı kemoterapiden sonra meme kanserinin nüksetme riskini olabildiğince azaltmaktır. Kemoterapi ve Endokrin tedavi ile hastalığın nüksetme riskini yarı yarıya azaltıyoruz. Ayrıca bazı hastalar radyoterapiden de yarar görüyor. Tabii ki tedavi kişiden kişiye, cerrahi operasyonun türüne, tümörün büyüklüğüne göre değişiklik gösterir.
ailem.com: Erkeklerin meme kanserine yakalanma riski nedir?
Doç. Dr. Banu Arun: Meme kanseri sadece bayanlara yönelik bir hastalık değildir. Erkeklerde de biyolojik olarak mümkün olmasına rağmen görülme olasılığı yaklaşık yüzde 2’dir. Erkeklerde meme kanseri taramasının yararı henüz kanıtlanmadığı için meme kanseri taraması önerilmiyor.


WWW.AİLEM.COM
15 Soruda Meme Kanseri


Meme kanseri kadınlar arasında en sık rastlanan kanser türleri arasında. Peki, genetik yapının meme kanseri üzerindeki etkisi ne? Yüksek risk altındaki bayanlar ne yapmalı? Erkeklerin meme kanserine yakalanma riski ne?...
M.D Anderson Kanser Merkezi uzmanları ile meme kanserleri hakkında görüştük. Meme Tıp Onkoloji Departmanı ve Kanser Önleme Tıp Merkezi’nden Doç. Dr. Banu Arun “15 Soruda Meme Kanseri” hakkında önemli bilgileri bizlerle paylaştı.
ailem.com: M.D Anderson’un Meme kanseri tedavi ve teşhis yöntemlerinden biraz bahseder misiniz? Teşhis aşamasında nasıl bir tedavi uyguluyorsunuz?
Doç. Dr. Banu Arun: M.D Anderson’da meme kanseri teşhisine ve tedavisine ekip halinde yaklaşılıyor. Cerrahlar, Medikal Onkologlar, Radyologların görüşleri alınarak ortak karar veriliyor. Genellikle bize yeni teşhisi konmuş hastalar veya hastalığa yakalandıktan sonra bir takım tedaviler görmüş ancak bunlardan bir türlü fayda bulamamış hastalar geliyor. Yeni tanı konmuş hastalar geldiği zaman bütün mamogramlarını ve tetkiklerini burada tekrarlıyoruz, patolojilerini değerlendiriyoruz, evrelemelerini yapıyoruz, ondan sonra ekip halinde hangi tedaviyi alacağını, ilk önce cerrahi tedaviye mi başlayacak ya da kemoterapi mi olacağına karar veriyoruz. Bunun yanında kemoterapiye gerek var mı sadece endokrin tedavisi mi olacak ona karar verip hedefe yönelik tedavi yollarını hastalara sunuyoruz.
Meme kanserini teşhis aşamasında Mammogram ve Ultrasonlarını, gerekirse de MRI’larını yapıyoruz.
ailem.com: Mammogram ve Ultrason arasındaki farkı açıklayabilir misiniz?
Doç. Dr. Banu Arun: Tarama ve teşhis için genelde Mammogram kullanılıyor, Ultrason sadece teşhise ek olarak kitlenin yapisini (kistik veya solid) ve büyüklüğünü ölçmek için kullanılıyor; fakat M.D Anderson Kanser Araştırma Merkezinde ultrason, lenf nodlarının varlığını tespit için de kullanılıyor; yani koltuk altı lenf nodlarının radyolojik açıdan değerlendirilmesi yapılıyor. Eğer bu nodlar şüpheli görülüyorsa, hemen bir ince igne biyopsiyle lenf nodlarının tümörle infiltra olup olmadığına bakılıyor. Genellikle ilk tanı sırasında biyopsi sonrasında lenf nodlarında tümör tespit edilirse, hastaya öncelikle kemoterapi uygulamayı düşünüyoruz. Dolayısıyla evreleme açısından bizim için ultrason oldukça önemli.
ailem.com: Göğüs kanseri için hangi tarama yöntemlerini tercih ediyorsunuz? Kadınlar hangi zamanlarda tarama tekniklerine başlamalıdır?
Doç. Dr. Banu Arun: Kadınlara standart olarak 40 yaşından sonra yıllık Mammogram testi öneriyoruz. Hastalarımızın arasında bazen yüksek riskli hastalar oluyor; örneğin daha önce meme biyopsisi geçirmiş olanlar, ailesinde erken yaşta meme kanseri ya da yumurtalik kanseri olan hastalar da değerlendirmesi yapıldıktan sonra eğer yüksek riskli hastalar grubuna giriyorsa Mammogram’a ek olarak meme MRI taramasını da öneriyoruz. Ama bu sadece belli gruplara uygulanıyor.
ailem.com: Hiç meme kanseri semptomları göstermeyen bir kadın da taramaya gitmeli midir?
Doç. Dr. Banu Arun: 40 yaşından sonra bütün kadınlar mutlaka Mammogram testi yaptırmalıdırlar. Onun dışında 40 yaşının altındaki kadınlar eğer risk grubunda değillerse ve meme muayenesi normal ise bu teste ihtiyaçları yoktur.

ailem.com: Meme kanserinde risk faktörleri nelerdir?
Doç. Dr. Banu Arun: Meme Kanserinde risk faktörleri şunlardır: İleri yas, erken menstruasyon, geç menopoz, estrogen arti prgesteron kullanımı, daha önce meme biyopsis olanlarda atipik hiperplazi görülmesi. Diğer risk faktörlerinden birtanesi de ailesinde (özellikle 1'inci ve 2'inci derecede akraba, anne vey baba tarafi olabilir) daha önce meme kanseri veya yumurtalik kanseri geçirmiş kişilerin olmasıdır. Ailesinde bu kişiler olanlar, meme kanseri riski açısından değerlendirilmeleri gerekir.
ailem.com: Genetik yapının meme kanseri üzerindeki etkisi nedir?
Doç. Dr. Banu Arun: Bazı genlerdeki bozukluklar (mutasyonlar), örneğin BRCA1 ve BRCA gibi, mem kanseri riskini arttırıyor. Örneğin BRCA1 veya BRCA2 geninde mutasyonu olan kişilerde meme ve yumurtalık kanseri gelişme riski 10 kat artıyor. Mutasyona uğramış BRCA1 ve BRCA2 genleri sadece anneden kıza değil, anneden oğula, babada kıza, babadan oğula da geçebilir. Eğer bir ebeveynde mutasyona uğramış bir gen varsa, ki bu baba da olabilir, bu mutasyonlu genlerin çocuklara geçme riski yüzde ellidir. BRCA dışında, kansere yol açan başka kalıtsal genlerin de olduğunu düşünüyoruz. Bu genler henüz test aşamasında değildirler ancak araştırmalarımız kapsamında değerlendiriyoruz. Sıkca genç yaşta meme kanseri olup da, BRCA1 ve BRCA2 geninde mutasyon olmayan hastalarda kalıtımsal bir özellik görüyoruz fakat hangi genin meme kanserine yol açtığını tam olarak bilmiyoruz; bu alandaki araştırmalarımız laboratuarlarda devam ediyor.
ailem.com: Bu anlamda M.D Anderson’un öncü olduğu bir çalışma var mıdır?
Doç. Dr. Banu Arun: Bu yeni genlerin ve etkilerini araştırdığımız çalışmalarımız var. Örnegin bunlardan bir tanesi NHERF 2 geni.
Ayrıca, meme kanseri riskini ilaçlar veya bitkisel ilaç yaklaşımları ile azaltmaya yönelik araştırma ve çalışmalarımız da var. Bu ilaçların meme dokusu üzerindeki olumlu etkilerini araştırıyoruz.

ailem.com: Meme Kanserinin risklerini azaltmak için neler yapılabilir?
Doç. Dr.Banu Arun: Meme kanserinin gelişimini azaltmak için iki tane ilacımız var. Bunlardan birincisi tamoksifendir. Bu ilaç bütün yüksek riskli bayanlarda kullanılabilir. İkincisi de menopoz sonrası bayanlarda kullanılan raloksifendir. Bunlar meme kanseri riskini yüzde elli azaltan faktörlerdir. Bu ilaçlar meme kanserini tamamen önleyebiliyorlar mı o konuda kesin bir netlik yok.
ailem.com: Bu ilaçların kadınlar üzerindeki yan etkileri var mıdır? Varsa bu yan etkiler nelerdir?
Doç. Dr. Banu Arun: Vardır. Tamoksifenin en büyük yan etkisi rahim kanseri riskini arttırıyor olmasıdır. Bunun yanında kan pıhtılaşmasını arttırıyor ve menopoz sendromlarını da arttırıyor. Sıcak basması, terleme, saç kuruluğu, karaciğer enzimlerinin artışı gibi durumlar söz konusu olabiliyorr. Dolayısıyla bütün yüksek riskli hastalar bu ilaçları kullanmak istemiyorlar. Bizler daha az yan etkili ve meme kanserini onlemede daha etkili olan ilaçlar üzerinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
ailem.com: Peki, ilaçlar dışında kadınların uygulayabileceği formüller var mıdır?
Doç. Dr. Banu Arun: Hernekadar kesin bir cozum degilse de sağlıklı beslenme, fiziksel aktivitede bulunma, menopoz sonrası çok fazla kilo almamayı öneriyoruz. Bunun yanı sıra kadınlara menopoz sonrası menopoz semptomlarını yenebilmeleri için östrojen ve projesteron hormonları veriliyor. Bu hormonları alan kadınlarda meme kanseri riskinin arttığını görüyoruz. Dolayısıyla bu ilaçları kullanmak isteyen bayanların öncelikle doktorlarıyla konuşması gerektiğini düşünüyorum.
ailem.com: Yüksek risk altındaki bayanlara ne yapmalarını öneriyorsunuz?
Doç. Dr. Banu Arun: BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonu olan kişilerde meme kanserine gelişme riski yüzde 80’e yükseliyor. Çok yüksek risk grubunda olduğumuz için bu hastalarımıza şunları öneriyoruz: Birincisi, tarama olarak mammograma ek olarak meme MRI’YI öneriyoruz. İkincisi 40 yaşından önce tarama öneriyoruz. Bazen hastalarımız, riski yüzde 95 azalttığı için koruyucu cerrahi (meme bosaltma) seçeneğini seçiyorlar. Bu işlem yapildiktan sonra, mem kanseri riski, yüzde 80’lerden yüzde 5’in altına dusuyor. Çok etkili bir yöntem olmasına karşın biraz agresif bir yöntem, bu anlamda bu işlemi kişinin enine boyuna düşünmesi gerekiyor.
ailem.com: Mastektomi yapıldıktan sonra kanserin tekrardan ortaya çıkması durumu söz konusu olabilir mi?
Doç. Dr. Banu Arun: Koruyucu meme cerrahisi olmuş bir kişinin meme kanseri olma riski yüzde 5’in altında.
ailem.com: Meme kanserinin belirtilerini bir kadın nasıl anlar?
Doç. Dr. Banu Arun: Meme kanseri için mammogram ve MRI teşhisinin yanında ayda 1 defa meme kontrolü yapmalarını, meme cildindeki değişiklikleri, kızarıklık veya sertliklileri doktorlarına söylemelerini öneriyoruz.
ailem.com: Meme Kanseri teşhisi konulduğunda ne gibi tedavi yöntemleri öneriyoruz?
Doç. Dr. Banu Arun: Cerahiden sonra uyguladığımız yöntemler tümörün büyüklüğüne, lenf nodlarının tümörle infiltre olup olmamasina bağlı olarak değişiyor. Küçük tümörlerde kemoterapi yapmadan endokrin tedavisiyle tedavi yapabiliyoruz. Daha büyük tümörlerde ise kemoterapiyle tedaviye başlıyoruz. Tedavilerin amacı kemoterapiden sonra meme kanserinin nüksetme riskini olabildiğince azaltmaktır. Kemoterapi ve Endokrin tedavi ile hastalığın nüksetme riskini yarı yarıya azaltıyoruz. Ayrıca bazı hastalar radyoterapiden de yarar görüyor. Tabii ki tedavi kişiden kişiye, cerrahi operasyonun türüne, tümörün büyüklüğüne göre değişiklik gösterir.
ailem.com: Erkeklerin meme kanserine yakalanma riski nedir?
Doç. Dr. Banu Arun: Meme kanseri sadece bayanlara yönelik bir hastalık değildir. Erkeklerde de biyolojik olarak mümkün olmasına rağmen görülme olasılığı yaklaşık yüzde 2’dir. Erkeklerde meme kanseri taramasının yararı henüz kanıtlanmadığı için meme kanseri taraması önerilmiyor.


WWW.AİLEM.COM
Domuz Gribi Hakkında Merak Edilen Sorular


Domuz gribi, dünya genelinde önemli bir sağlık sorunu. Bu hastalığa yol açan virüs, kolayca bulaşabiliyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Sesin Kocagöz domuz gribi ile ilgili merak edilenleri tüm yönleriyle anlattı...
- Domuz gribi nedir?
Domuz gribi, insanlarda mevsimsel gribe benzer şikayetlere yol açan viral bir hastalıktır. Kaynağı, A (H1N1) tipi virüstür. Bu yeni virüs; insan, domuz ve kuş virüslerinin karışımıdır. Domuz gribi denmesinin nedeni ise, domuzlar arasında görülen grip virüsüne benzemesidir.
- Hastalık nasıl bulaşır?
Domuz gribi, mevsimsel grip gibi, solunum (hava) yoluyla bulaşır. Hastalanan kişi; öksürürken ve hapşırırken havaya virüslü tükürük zerrecikleri yayılır. Hasta olmayan kişiler bu zerreciklerle temas ederse virüs onlara da bulaşır. Şöyle ki; kişi, grip virüsünün bulaşma oranının yüksek olduğu masa, sandalye gibi yüzeylere dokunduktan sonra ellerini, ağız, göz ya da burnuna götürürse hastalık etkenini kendi vücuduna bulaştırmış olur. Bu yüzeylerde virüsün ne kadar süreyle canlı kalabileceğini ısı, nem oranı, yüzey niteliği gibi pek çok faktör etkiler. Ancak her ihtimale karşı, hasta kişinin temas ettiği yüzeylere dokunulmamalı, herhangi bir sebeple dokunulduysa eller mutlaka yıkanmalıdır.
- Kuluçka süresi (virüsün vücuda girmesinden, hastalık belirtileri ortaya çıkana kadarki süre) ne kadardır?
Kuluçka süresi 1-7 gün arasında değişir.
- Hastalanan kişi, hastalığı ne kadar süreyle bulaştırabilir?
Erişkinler yaklaşık 7 gün, çocuklar ise 12 gün süreyle virüsü bulaştırabilirler.
- Belirtileri nelerdir?
Domuz gribinin belirtileri, mevsimsel grip belirtilerinden farklı değildir. Ateş, burun akıntısı ya da öksürük gibi solunum yolları bulguları, boğaz ağrısı, vücut ağrısı, baş ağrısı, halsizlik ve yorgunluk en sık görülen yakınmalardır. Seyrek olarak ishal ve kusma da görülebilir. Altta kronik hastalıklar gibi başka hastalıkları olan kişiler, mevsimsel gripte olduğu gibi Domuz Gribi için de risk grubu oluşturmakta ve hastalık bu kişilerde daha ağır seyretmektedir.
- Çocuklarda ve yetişkinlerde hastalığın belirtilerinde fark var mıdır?
Genelde yoktur; ancak küçük çocuklarda dikkat edilmesi gereken ek belirti huzursuzluk, iştahsızlık ve uyku hali olarak görülebilir.
- Erişkinlerde acil müdahale gerektiren belirtiler nelerdir?
Zor nefes almak veya nefes darlığı, bilinç bulanıklığı, sık ve uzun süreli kusma.
- Çocuklarda acil müdahale gerektiren belirtiler nelerdir?
Hızlı veya zor nefes alma, vücutta solgunluk ya da morarma, beslenememe, uyarılara cevapta azalma, uykuya meyil, huzursuzluk, ateşle beraber döküntü görülmesi.
- Domuz gribi ile mevsimsel grip arasındaki en belirgin fark nedir?
Aralarında belirgin bir fark yoktur. İkisi de benzer virüsler ile gelişmektedir.
- Domuz gribi nasıl teşhis edilir?
Bu hastalığın tanısı, burundan veya boğazdan alınan sürüntü örneğinden çalışılan testler ile konur.
- Hangi durumlarda test önerilir?
Soğuk algınlığı belirtileri olanlardan hastaneye yatacak kadar ağır tablosu olanlar ile risk gurubunda olanlara önerilir.
- Risk grubunda kimler yer alır?
Risk grubunda olanlar; gebeler, 2 yaş altı bebekler, 65 yaş üstü yaşlılar ile, kronik bronko-pulmoner hastalık, kronik kardiyovasküler hastalık, kronik nörolojik hastalık, diyabet, kronik akciğer hastalığı (astımlılar dahil), karaciğer yetmezliği, böbrek yetmezliği olanlar ve bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler.
- Hastalıktan korunmak için nelere dikkat etmeli?
• Hasta görünen, ateşli ve öksürüğü olan kişiler ile yakın temas etmek zorundaysanız
(1 metre kadar yakınına gelinecekse) maske takın ve temastan sonra elerinizi sabunlu su ile yıkayın.
• Ellerinizi sık sık su ve sabun ile yıkayın. Özellikle öksürdüğünüzde veya hapşırdığınızda mutlaka yıkayın. Yıkama olanağı yok ise alkol bazlı el dezenfektanları kullanın.
• Öksürdüğünüzde veya hapşırdığınızda ağzınızı kağıt mendil ile kapatın. Mendili çöp kutusuna atın. Ardından ellerinizi yıkayın.
• Ellerinizi gözünüze, burnunuza ve ağzınıza sürmeyin. Virüsün bu yolla yayıldığını unutmayın.
• Eğer hasta iseniz evde kalın ve diğer kişilerle temasınızı sınırlandırın.
- Soğuk algınlığı yaşayanlar ne tür önlemler almalı?
• Kendinizde soğuk algınlığı belirtileri hissettiğinizde hastalığınız ile ilgili ailenizi ve iş yerinizi mutlaka bilgilendirin.
• Mümkün ise bulaştırma riskini en aza indirmek için evde kalın ve kalabalıktan, okuldan, işten uzak durun.
• İstirahat edin ve bol sıvı alıp, var olan yakınmalarınıza yönelik tedavi uygulayın. Boğaz ağrısı için pastil, yüksek ateş, baş ve genel vücut ağrısı için ateş düşürücü, ağrı kesici alabilirsiniz.
• Hapşırırken ve öksürürken ağzınızı ve burnunuzu tek kullanımlık mendillerle kapayın ve kullanılmış mendilleri uygun şekilde yok edin. Özellikle hapşırdıktan veya öksürdükten sonra, ellerinizi iyice yıkayın.
• Yakınmalarınız artar ve soluk alırken zorlanma da başlar ise en yakın sağlık merkezinin acil servisine başvurun. Mümkün ise önceden, hekiminiz ile temasa geçin ve bilgilendirin.
• Yolculuk sırasında ağzınızı ve burnunuzu maske ile kapatarak etrafa bulaştırma riskini azaltın.
• Yakınmalarınızda artış olursa hekiminiz ile irtibata geçiniz.
- Mevsimsel grip aşısı domuz gribine karşı koruma sağlar mı?
Hayır sağlamaz.
- Kimler domuz gribi aşısı yaptırmalı?
Sağlık personeli ile enfeksiyonu ağır geçirme olasılığı olan risk grupları bu aşıyı yaptırmalıdır.
Domuz gribine karşı korunabilmek için beslenmede nelere dikkat etmeli?
Özel beslenmeye gerek yoktur. Sadece bol sıvı tüketmeye özen gösterilmelidir.
- Domuz gribi olgularında kullanılan etkin bir ilaç var mı?
Gerektiğinde doktor kontrolünde kullanılabilecek ilaçlar mevcuttur. Bu ilaçlar doktor tarafından önerilmedikçe, reçetesiz olarak kesinlikle kullanılmamalıdır.
- Domuz gribi hakkında tedavi uygulamaya ehliyetli kurum var mı?
Sağlık Bakanlığı'nın çeşitli dönemlerde tahsis ettiği hastaneler vardır.

www.ailem.com
Romatizmayı Ciddiye Alın!
Romatizma nedir?
Vücudumuzun hareket etmesini sağlayan kaslar, kemikler, eklemler ve bu yapıları birleştiren bağlarda ön planda ağrı ve hareket kısıtlılığına bazen de şişlik ve şekil bozukluğuna neden olan hastalıklara genel olarak romatizma adı verilmektedir.

Romatizma bir rahatsızlık mıdır?
Romatizma tek bir hastalık değildir. 200'e yakın hastalık bu sınıfa girer. Eklem romatizmaları (osteoartrit, romatoid artrit), yumuşak doku romatizmaları (fibromiyalji, boyun ağrısı, bel ağrısı) ve kemik erimesi (osteoporoz) bunlar arasında en sık görülenleridir.

Kadınlarda daha sık mı görülür?
Romatizmal hastalıklar genel olarak kadınlarda daha sık görülmekte ve yaş ilerledikçe sıklığı artmaktadır. Bununla birlikte erkeklerde daha sık görülen (gut, ankilozan spondilit) ya da ön planda gençlerde görülen (örnek: sistemik lupus eritematozus) hastalıklar da vardır. Romatizmal hastalıklar çocukluk çağında da görülebilir.

Genetik midir?
Romatizmal hastalıkların önemli bir bölümünün kesin nedeni bilinmemektedir. Çoğunlukla bulaşıcı-mikrobik değildir. Kalıtsal özellikler (genetik yatkınlık) bazılarında önem taşır. Eklemlerdeki yükü artıran şişmanlık ya da damar yapısını bozan sigara kullanımı gibi dış etkenlerin engellenmesi romatizmalı hastalar için de yararlıdır.

Kas sistemi dışında organlara zarar verir mi?
Bazı iltihaplı romatizmal hastalıklar kas-iskelet sistemi dışında deriyi (kızarıklık, döküntü), iç organları (akciğer, böbrek, beyin vb.) etkileyebilir.

Tedavi edilebilir mi?
Bütün sağlık sorunlarında olduğu gibi romatizmal hastalıklarda da en uygun tedavinin yapılabilmesi için ilk aşamada hastalığa doğru teşhisin konulması gereklidir. Romatizmal hastalıklara özellikle erken dönemde teşhis konulması güç olabilir ve hastanın bir süre konunun uzmanı tarafından tetkik edilmesi ve izlenmesi gerekebilir. Romatizmal hastalıkların belirtileri zaman içinde değişiklik gösterebilir.

Her hasta için tek tedavi yöntemi vardır?
Romatizmal hastalığı olan her hasta için kişisel bir tedavi planı yapılması gerekir. Başka bir hasta için yararlı olan ilaçlar ya da tedavi girişimleri sizin için uygun olmayabilir. Doktorunuz tarafından önerilmeyen tedavileri uygulamanız sizin için yararsız ve tehlikeli olabilir, uygun tedavinin yapılması gecikebilir.

Ne kadar zamanda tedavi edilebilir?
Romatizmal hastalıkların bir bölümünde hastalık çok uzun süre devam edebilir. Bu hastalıklara müzmin (kronik) hastalıklar denir. Bu durumda tedavininin de uzun süreceğini ve verilen ilaçların hekim kontrolünde sürekli alınması gerektiğini unutmayınız. Yapılan tedaviler hastalığı tamamen yok etmese dahi günlük yaşamınızın ağrısız ve rahat olmasını sağlamayı amaçlamaktadır.

Romatizma ilaçları tavsiye ile alınabilir mi?
Romatizmalı hastaların hastalıkları ve kullandıkları ilaçlar konusunda bilgi edinmeleri yaşamlarını olumlu yönde etkiler. Kullanılacak ilaçların olası yan etkilerinin bilinmesi yararlıdır.
www.ailem.com
SORULARA CEVAPLAR

Soru: Ev ödevlerine her zaman aynı saatte mi başlamalıdır?
Cevap: Hayır, fakat günün akışı içinde belli bir zamanda başlanır. Böylece öğrenme motivasyonunda bir otomatikleşme sağlanır. Hergün aynı saatte çalışma, çocukta alışkanlık haline gelir ve daha iyi öğrenir.

Soru: Çocukların okuldan geldikten sonra bir süre dinlenme molası vermeleri gerekli mi ve bu ne kadar sürmelidir?
Cevap: Çocuklar bireysel olarak farklıdır. Bazı çocuklar okuldan sonra doğrudan derslerini yapmaya başlar ve durdurulamazlar. Hemen bu konuyu kafalarından atmak isterler. Bazıları bir dinlenme molasına ihtiyaç duyar.
Her çocuğun en verimli çalışma zamanı değişebilir ve biz bunu gözlemle anlayabiliriz. Aslında en doğru olanı, öncelikle ev ödevini yapması ve sonrasında dersini bitirmenin huzuruyla üzerinde baskı olmadan günü rahat geçirmesidir.

Soru: Çalışma masasında rahat çalışması için çocuğumun neye ihtiyacı var?
Cevap: Çalışma için ihtiyacı olan her şey muntazam toplanmış olmalı ve kullanıma hazır durmalı, fakat çalışma sahasını daraltmamalıdır. Defter ve kitaplarını renkli kâğıtlarla kaplarsak çocuk daha zevkle çalışır.
Ayrıca gereksiz eşyaların erişim mesafesinde bulunmaması gerekir. Böylelikle dikkati dağılmaz.

Soru: Çocuklarım ille de ben yanlarında oturunca ders çalışabiliyor. Ne yapmalıyım?
Cevap: Çocuklarımız ders çalışırken yanlarında oturup onların her yaptığını dikkatle gözlediğimiz zaman hata yapmalarını önlemeye yardımcı oluruz. Kendi başlarına hata yapma ihtimali artar.
Ancak hata yapma da öğrenmek için bir fırsattır. Arada yalnız bırakarak kendi başlarına çaba göstermek konusunda güvenlerinin pekişmesine fırsat tanıyalım.
Biz yakınlarındaysak güven içinde gayret gösterirler. Ancak yanlarından ayrıldığımız zaman endişeler başlar ve yaptıkları işi bırakabilirler. Derse nasıl başlayacaklarını, önce ne yapacaklarını sorarsak, yanlarındayken de bağımsız davranmalarını sağlayabiliriz. Böylece gerçekten yardım etmemiz gerekip gerekmediğini de anlamış oluruz.
Çocuklar bir süre çalıştıktan sonra yaptıkları kadarını göstermelerini isteyelim. Doğru yolda olup olmadıklarını kontrol etmiş oluruz. Hem hata yapmış olsalar da çok ilerlemediklerinden düzeltmek için çok zaman harcamaları gerekmeyecektir. Biz de yanlışı kısa yoldan nasıl düzeltecekleri konusunda fikir veririz.
Soru: Sürekli okul ve öğretmen değiştirmek yanlış mıdır?
Cevap: Elbette doğru değildir. Çocuk alıştığı arkadaşları ve öğretmeni arayacaktır. Yeni sınıfında tekrar çevre oluşturmak, kemikleşmiş arkadaş gruplarına kendini kabul ettirmek gayretine girecektir.

Soru: Anne baba özellikle akşamları televizyon seyrederken çocuğa dersin var veya konu senin için uygun değil diye yasaklıyor. Çocuğa karşı bu tutum ne kadar adil olur?
Cevap: Tabiî ki adil değildir ve yanlıştır. Çocuk zahmet içinde ders çalışmaya uğraşırken aklı televizyonda kalacaktır. Böylelikle de anne babasına kızgınlık duyacak, dersi iyi vakit geçirmesine engel bir faaliyet olarak görüp soğuyacaktır.
Anne babanın televizyonu kapatarak seyretmediklerini göstermeleri, çocuğun derse hevesini ve sevgisini artıracaktır. Bu fedakârlığı çocuğumuz için yapalım.

Soru: Çocuklara kural konduğu halde uymuyorsa, ceza versen de yapmayacağım diyorlarsa ne yapalım?
Cevap: Çocuklar böyle kurallara karşı çıkarak hem güçlerini, hem de anne babanın tutarlı olup olmadığını ölçerler.
Öncelikle kural koyarken dikkatli olalım. Gerçekten böyle bir kurala ihtiyaç var mı ? Varsa uygulanması için titiz davranalım ve disiplinli bir şekilde takip edelim. Çocuk bizim katı olduğumuzu anladığında kurala uyacak ve bize de, kendine de güveni artacaktır.
Ama bir kez kuralı çiğnedi mi devamı gelir ve disiplin işe yaramaz olur.

Soru: 9 yaşında bir kızım var. Odasında televizyonu var. Ders çalışırken televizyon izlemeyi tercih ediyor. Ders notları ise 4 -5 arası. Daha ciddi ders çalışmasını sağlamak için ne yapmalıyız?
Cevap: Aldığı notlar zekâsının yüksek oluşuna ve sınıfta dersi dinlemesine bağlı olabilir. Bu, fazla ders çalışmasa da iyi not alabilir demektir. Ama ileriki sınıflarda durum böyle olmaz.
Hemen televizyonu çocuğun odasından çıkarın. Dersle birlikte tv. izlemek olmaz. Çocuk dikkatini ya derse ya da televizyona yöneltir. Bu yüzden ders verimi düşer.

Soru: Kızım düşük not aldığında kızarım korkusuyla söylemiyor. Onun güvenini kazanıp doğruyu söylemesi için ne yapabilirim?
Cevap: Kendisine kızmayacağımız konusunda garanti verelim ve bundan emin olmasını sağlayalım. Yardımcı olmak istediğimizi, düşük notlarını da bilmemiz gerektiğini izah edelim. Zamanla güveni gelişecektir.

Soru: Çocuğum çok çalışırsa sınavda daha başarılı olur mu?
Cevap: Ders çalışma süresi ile alınan not birbiriyle tam bağlantılı değildir. Sadece çok çalışmak değil verimli çalışmak gerekir.

Soru: Baskı verimli çalışmasını sağlar mı?
Cevap: Çok baskı ile çocuğun çok çalışacağını ve o kadar çok öğreneceğini düşünmek yanlıştır. Şunu bilelim, kendisi istemeden, sırf anne babasının baskısıyla çalışan öğrenci aslında çalışırmış gibi görünür ama verimli çalışamaz, iyi öğrenemez.

Soru: Başarısız çocuğumu ödülle derse zorlamalı mıyım?
Cevap: Çocuğumuzu rüşvete alıştırmayalım. Diyelim, sınıfı geçerse ona bisiklet almayı taahhüt ettik. Çocuktaki atılım duygusunu köreltmekten başka bir şeye yaramaz. Çocuk kendi kendini doyurmak için öğrenmek ve öğrendiklerinden olumlu bir kişilik edinmek yerine, dıştan gelecek bir ödüllendirme için, kendini öğrenmeye zorlar. Halbuki dersi severek çalışmalıdır, ödül için değil.

Soru: Anne babası dağınık olmadığı halde lise son sınıfa giden oğlumun dolabı, kitapları her şeyi dağınık. Orada burada bulunuyor. Ne yapsak değiştiremiyoruz. Önerileriniz nelerdir?
Cevap: Titizlikle takip edelim ve bıkmadan usanmadan düzenini kontrol edelim.
Odasını düzeltmezse harçlığını keselim. Toparladığında onu tebrik edelim, memnuniyetimizi bildirelim, tekrar düzenlenmesi için teşvik edelim.
Soru: Çocuğa ders konusunda aşırı yüklenme doğru mudur?
Cevap: Çocuğumuzla birlikte çalışırken veya çocuğumuzun derslerine yardım ederken öfkeleniyor ve kızıyorsak onu çok zorlamaya başlamışız demektir. Acaba öğrencilik hayatımız başarısız mı geçti? Çocuğumuzdan bunun rövanşını mı almasını istiyoruz?
Yok biz sakinliğimizi koruyor, ama çocuklarımız huzursuzsa şu konuları gözden geçirelim:
• Ondan yapmasını beklediğimiz şey çok mu zor?
• Biraz soluklanmak veya bir şeyler yemek ihtiyacında mı?
• Derse ara verilmesini mi istiyor ?
Bu durumda mola verelim. Bir süre istirahattan sonra yeniden çalışmaya başlayalım.

Soru: Başarıyı ve takdiri kolayca kazanmak için uydurmaya başlayan çocuk için ne yapmalıyız?
Cevap: Onunla açıkça konuşalım. Bu durumun farkında olduğumuzu, böyle yaparak bir yere varamayacağını söyleyelim. Ayrıca takdirde de aşırıya gitmeyelim.



KAYNAK: ZEKİ VE BAŞARILI ÇOCUK YETİŞTİRMEK ELİMİZDE


WWW.KİTAPKUTUSU.COM