Domuz Gribi Hakkında Merak Edilen Sorular


Domuz gribi, dünya genelinde önemli bir sağlık sorunu. Bu hastalığa yol açan virüs, kolayca bulaşabiliyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Sesin Kocagöz domuz gribi ile ilgili merak edilenleri tüm yönleriyle anlattı...
- Domuz gribi nedir?
Domuz gribi, insanlarda mevsimsel gribe benzer şikayetlere yol açan viral bir hastalıktır. Kaynağı, A (H1N1) tipi virüstür. Bu yeni virüs; insan, domuz ve kuş virüslerinin karışımıdır. Domuz gribi denmesinin nedeni ise, domuzlar arasında görülen grip virüsüne benzemesidir.
- Hastalık nasıl bulaşır?
Domuz gribi, mevsimsel grip gibi, solunum (hava) yoluyla bulaşır. Hastalanan kişi; öksürürken ve hapşırırken havaya virüslü tükürük zerrecikleri yayılır. Hasta olmayan kişiler bu zerreciklerle temas ederse virüs onlara da bulaşır. Şöyle ki; kişi, grip virüsünün bulaşma oranının yüksek olduğu masa, sandalye gibi yüzeylere dokunduktan sonra ellerini, ağız, göz ya da burnuna götürürse hastalık etkenini kendi vücuduna bulaştırmış olur. Bu yüzeylerde virüsün ne kadar süreyle canlı kalabileceğini ısı, nem oranı, yüzey niteliği gibi pek çok faktör etkiler. Ancak her ihtimale karşı, hasta kişinin temas ettiği yüzeylere dokunulmamalı, herhangi bir sebeple dokunulduysa eller mutlaka yıkanmalıdır.
- Kuluçka süresi (virüsün vücuda girmesinden, hastalık belirtileri ortaya çıkana kadarki süre) ne kadardır?
Kuluçka süresi 1-7 gün arasında değişir.
- Hastalanan kişi, hastalığı ne kadar süreyle bulaştırabilir?
Erişkinler yaklaşık 7 gün, çocuklar ise 12 gün süreyle virüsü bulaştırabilirler.
- Belirtileri nelerdir?
Domuz gribinin belirtileri, mevsimsel grip belirtilerinden farklı değildir. Ateş, burun akıntısı ya da öksürük gibi solunum yolları bulguları, boğaz ağrısı, vücut ağrısı, baş ağrısı, halsizlik ve yorgunluk en sık görülen yakınmalardır. Seyrek olarak ishal ve kusma da görülebilir. Altta kronik hastalıklar gibi başka hastalıkları olan kişiler, mevsimsel gripte olduğu gibi Domuz Gribi için de risk grubu oluşturmakta ve hastalık bu kişilerde daha ağır seyretmektedir.
- Çocuklarda ve yetişkinlerde hastalığın belirtilerinde fark var mıdır?
Genelde yoktur; ancak küçük çocuklarda dikkat edilmesi gereken ek belirti huzursuzluk, iştahsızlık ve uyku hali olarak görülebilir.
- Erişkinlerde acil müdahale gerektiren belirtiler nelerdir?
Zor nefes almak veya nefes darlığı, bilinç bulanıklığı, sık ve uzun süreli kusma.
- Çocuklarda acil müdahale gerektiren belirtiler nelerdir?
Hızlı veya zor nefes alma, vücutta solgunluk ya da morarma, beslenememe, uyarılara cevapta azalma, uykuya meyil, huzursuzluk, ateşle beraber döküntü görülmesi.
- Domuz gribi ile mevsimsel grip arasındaki en belirgin fark nedir?
Aralarında belirgin bir fark yoktur. İkisi de benzer virüsler ile gelişmektedir.
- Domuz gribi nasıl teşhis edilir?
Bu hastalığın tanısı, burundan veya boğazdan alınan sürüntü örneğinden çalışılan testler ile konur.
- Hangi durumlarda test önerilir?
Soğuk algınlığı belirtileri olanlardan hastaneye yatacak kadar ağır tablosu olanlar ile risk gurubunda olanlara önerilir.
- Risk grubunda kimler yer alır?
Risk grubunda olanlar; gebeler, 2 yaş altı bebekler, 65 yaş üstü yaşlılar ile, kronik bronko-pulmoner hastalık, kronik kardiyovasküler hastalık, kronik nörolojik hastalık, diyabet, kronik akciğer hastalığı (astımlılar dahil), karaciğer yetmezliği, böbrek yetmezliği olanlar ve bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler.
- Hastalıktan korunmak için nelere dikkat etmeli?
• Hasta görünen, ateşli ve öksürüğü olan kişiler ile yakın temas etmek zorundaysanız
(1 metre kadar yakınına gelinecekse) maske takın ve temastan sonra elerinizi sabunlu su ile yıkayın.
• Ellerinizi sık sık su ve sabun ile yıkayın. Özellikle öksürdüğünüzde veya hapşırdığınızda mutlaka yıkayın. Yıkama olanağı yok ise alkol bazlı el dezenfektanları kullanın.
• Öksürdüğünüzde veya hapşırdığınızda ağzınızı kağıt mendil ile kapatın. Mendili çöp kutusuna atın. Ardından ellerinizi yıkayın.
• Ellerinizi gözünüze, burnunuza ve ağzınıza sürmeyin. Virüsün bu yolla yayıldığını unutmayın.
• Eğer hasta iseniz evde kalın ve diğer kişilerle temasınızı sınırlandırın.
- Soğuk algınlığı yaşayanlar ne tür önlemler almalı?
• Kendinizde soğuk algınlığı belirtileri hissettiğinizde hastalığınız ile ilgili ailenizi ve iş yerinizi mutlaka bilgilendirin.
• Mümkün ise bulaştırma riskini en aza indirmek için evde kalın ve kalabalıktan, okuldan, işten uzak durun.
• İstirahat edin ve bol sıvı alıp, var olan yakınmalarınıza yönelik tedavi uygulayın. Boğaz ağrısı için pastil, yüksek ateş, baş ve genel vücut ağrısı için ateş düşürücü, ağrı kesici alabilirsiniz.
• Hapşırırken ve öksürürken ağzınızı ve burnunuzu tek kullanımlık mendillerle kapayın ve kullanılmış mendilleri uygun şekilde yok edin. Özellikle hapşırdıktan veya öksürdükten sonra, ellerinizi iyice yıkayın.
• Yakınmalarınız artar ve soluk alırken zorlanma da başlar ise en yakın sağlık merkezinin acil servisine başvurun. Mümkün ise önceden, hekiminiz ile temasa geçin ve bilgilendirin.
• Yolculuk sırasında ağzınızı ve burnunuzu maske ile kapatarak etrafa bulaştırma riskini azaltın.
• Yakınmalarınızda artış olursa hekiminiz ile irtibata geçiniz.
- Mevsimsel grip aşısı domuz gribine karşı koruma sağlar mı?
Hayır sağlamaz.
- Kimler domuz gribi aşısı yaptırmalı?
Sağlık personeli ile enfeksiyonu ağır geçirme olasılığı olan risk grupları bu aşıyı yaptırmalıdır.
Domuz gribine karşı korunabilmek için beslenmede nelere dikkat etmeli?
Özel beslenmeye gerek yoktur. Sadece bol sıvı tüketmeye özen gösterilmelidir.
- Domuz gribi olgularında kullanılan etkin bir ilaç var mı?
Gerektiğinde doktor kontrolünde kullanılabilecek ilaçlar mevcuttur. Bu ilaçlar doktor tarafından önerilmedikçe, reçetesiz olarak kesinlikle kullanılmamalıdır.
- Domuz gribi hakkında tedavi uygulamaya ehliyetli kurum var mı?
Sağlık Bakanlığı'nın çeşitli dönemlerde tahsis ettiği hastaneler vardır.

www.ailem.com
Romatizmayı Ciddiye Alın!
Romatizma nedir?
Vücudumuzun hareket etmesini sağlayan kaslar, kemikler, eklemler ve bu yapıları birleştiren bağlarda ön planda ağrı ve hareket kısıtlılığına bazen de şişlik ve şekil bozukluğuna neden olan hastalıklara genel olarak romatizma adı verilmektedir.

Romatizma bir rahatsızlık mıdır?
Romatizma tek bir hastalık değildir. 200'e yakın hastalık bu sınıfa girer. Eklem romatizmaları (osteoartrit, romatoid artrit), yumuşak doku romatizmaları (fibromiyalji, boyun ağrısı, bel ağrısı) ve kemik erimesi (osteoporoz) bunlar arasında en sık görülenleridir.

Kadınlarda daha sık mı görülür?
Romatizmal hastalıklar genel olarak kadınlarda daha sık görülmekte ve yaş ilerledikçe sıklığı artmaktadır. Bununla birlikte erkeklerde daha sık görülen (gut, ankilozan spondilit) ya da ön planda gençlerde görülen (örnek: sistemik lupus eritematozus) hastalıklar da vardır. Romatizmal hastalıklar çocukluk çağında da görülebilir.

Genetik midir?
Romatizmal hastalıkların önemli bir bölümünün kesin nedeni bilinmemektedir. Çoğunlukla bulaşıcı-mikrobik değildir. Kalıtsal özellikler (genetik yatkınlık) bazılarında önem taşır. Eklemlerdeki yükü artıran şişmanlık ya da damar yapısını bozan sigara kullanımı gibi dış etkenlerin engellenmesi romatizmalı hastalar için de yararlıdır.

Kas sistemi dışında organlara zarar verir mi?
Bazı iltihaplı romatizmal hastalıklar kas-iskelet sistemi dışında deriyi (kızarıklık, döküntü), iç organları (akciğer, böbrek, beyin vb.) etkileyebilir.

Tedavi edilebilir mi?
Bütün sağlık sorunlarında olduğu gibi romatizmal hastalıklarda da en uygun tedavinin yapılabilmesi için ilk aşamada hastalığa doğru teşhisin konulması gereklidir. Romatizmal hastalıklara özellikle erken dönemde teşhis konulması güç olabilir ve hastanın bir süre konunun uzmanı tarafından tetkik edilmesi ve izlenmesi gerekebilir. Romatizmal hastalıkların belirtileri zaman içinde değişiklik gösterebilir.

Her hasta için tek tedavi yöntemi vardır?
Romatizmal hastalığı olan her hasta için kişisel bir tedavi planı yapılması gerekir. Başka bir hasta için yararlı olan ilaçlar ya da tedavi girişimleri sizin için uygun olmayabilir. Doktorunuz tarafından önerilmeyen tedavileri uygulamanız sizin için yararsız ve tehlikeli olabilir, uygun tedavinin yapılması gecikebilir.

Ne kadar zamanda tedavi edilebilir?
Romatizmal hastalıkların bir bölümünde hastalık çok uzun süre devam edebilir. Bu hastalıklara müzmin (kronik) hastalıklar denir. Bu durumda tedavininin de uzun süreceğini ve verilen ilaçların hekim kontrolünde sürekli alınması gerektiğini unutmayınız. Yapılan tedaviler hastalığı tamamen yok etmese dahi günlük yaşamınızın ağrısız ve rahat olmasını sağlamayı amaçlamaktadır.

Romatizma ilaçları tavsiye ile alınabilir mi?
Romatizmalı hastaların hastalıkları ve kullandıkları ilaçlar konusunda bilgi edinmeleri yaşamlarını olumlu yönde etkiler. Kullanılacak ilaçların olası yan etkilerinin bilinmesi yararlıdır.
www.ailem.com
SORULARA CEVAPLAR

Soru: Ev ödevlerine her zaman aynı saatte mi başlamalıdır?
Cevap: Hayır, fakat günün akışı içinde belli bir zamanda başlanır. Böylece öğrenme motivasyonunda bir otomatikleşme sağlanır. Hergün aynı saatte çalışma, çocukta alışkanlık haline gelir ve daha iyi öğrenir.

Soru: Çocukların okuldan geldikten sonra bir süre dinlenme molası vermeleri gerekli mi ve bu ne kadar sürmelidir?
Cevap: Çocuklar bireysel olarak farklıdır. Bazı çocuklar okuldan sonra doğrudan derslerini yapmaya başlar ve durdurulamazlar. Hemen bu konuyu kafalarından atmak isterler. Bazıları bir dinlenme molasına ihtiyaç duyar.
Her çocuğun en verimli çalışma zamanı değişebilir ve biz bunu gözlemle anlayabiliriz. Aslında en doğru olanı, öncelikle ev ödevini yapması ve sonrasında dersini bitirmenin huzuruyla üzerinde baskı olmadan günü rahat geçirmesidir.

Soru: Çalışma masasında rahat çalışması için çocuğumun neye ihtiyacı var?
Cevap: Çalışma için ihtiyacı olan her şey muntazam toplanmış olmalı ve kullanıma hazır durmalı, fakat çalışma sahasını daraltmamalıdır. Defter ve kitaplarını renkli kâğıtlarla kaplarsak çocuk daha zevkle çalışır.
Ayrıca gereksiz eşyaların erişim mesafesinde bulunmaması gerekir. Böylelikle dikkati dağılmaz.

Soru: Çocuklarım ille de ben yanlarında oturunca ders çalışabiliyor. Ne yapmalıyım?
Cevap: Çocuklarımız ders çalışırken yanlarında oturup onların her yaptığını dikkatle gözlediğimiz zaman hata yapmalarını önlemeye yardımcı oluruz. Kendi başlarına hata yapma ihtimali artar.
Ancak hata yapma da öğrenmek için bir fırsattır. Arada yalnız bırakarak kendi başlarına çaba göstermek konusunda güvenlerinin pekişmesine fırsat tanıyalım.
Biz yakınlarındaysak güven içinde gayret gösterirler. Ancak yanlarından ayrıldığımız zaman endişeler başlar ve yaptıkları işi bırakabilirler. Derse nasıl başlayacaklarını, önce ne yapacaklarını sorarsak, yanlarındayken de bağımsız davranmalarını sağlayabiliriz. Böylece gerçekten yardım etmemiz gerekip gerekmediğini de anlamış oluruz.
Çocuklar bir süre çalıştıktan sonra yaptıkları kadarını göstermelerini isteyelim. Doğru yolda olup olmadıklarını kontrol etmiş oluruz. Hem hata yapmış olsalar da çok ilerlemediklerinden düzeltmek için çok zaman harcamaları gerekmeyecektir. Biz de yanlışı kısa yoldan nasıl düzeltecekleri konusunda fikir veririz.
Soru: Sürekli okul ve öğretmen değiştirmek yanlış mıdır?
Cevap: Elbette doğru değildir. Çocuk alıştığı arkadaşları ve öğretmeni arayacaktır. Yeni sınıfında tekrar çevre oluşturmak, kemikleşmiş arkadaş gruplarına kendini kabul ettirmek gayretine girecektir.

Soru: Anne baba özellikle akşamları televizyon seyrederken çocuğa dersin var veya konu senin için uygun değil diye yasaklıyor. Çocuğa karşı bu tutum ne kadar adil olur?
Cevap: Tabiî ki adil değildir ve yanlıştır. Çocuk zahmet içinde ders çalışmaya uğraşırken aklı televizyonda kalacaktır. Böylelikle de anne babasına kızgınlık duyacak, dersi iyi vakit geçirmesine engel bir faaliyet olarak görüp soğuyacaktır.
Anne babanın televizyonu kapatarak seyretmediklerini göstermeleri, çocuğun derse hevesini ve sevgisini artıracaktır. Bu fedakârlığı çocuğumuz için yapalım.

Soru: Çocuklara kural konduğu halde uymuyorsa, ceza versen de yapmayacağım diyorlarsa ne yapalım?
Cevap: Çocuklar böyle kurallara karşı çıkarak hem güçlerini, hem de anne babanın tutarlı olup olmadığını ölçerler.
Öncelikle kural koyarken dikkatli olalım. Gerçekten böyle bir kurala ihtiyaç var mı ? Varsa uygulanması için titiz davranalım ve disiplinli bir şekilde takip edelim. Çocuk bizim katı olduğumuzu anladığında kurala uyacak ve bize de, kendine de güveni artacaktır.
Ama bir kez kuralı çiğnedi mi devamı gelir ve disiplin işe yaramaz olur.

Soru: 9 yaşında bir kızım var. Odasında televizyonu var. Ders çalışırken televizyon izlemeyi tercih ediyor. Ders notları ise 4 -5 arası. Daha ciddi ders çalışmasını sağlamak için ne yapmalıyız?
Cevap: Aldığı notlar zekâsının yüksek oluşuna ve sınıfta dersi dinlemesine bağlı olabilir. Bu, fazla ders çalışmasa da iyi not alabilir demektir. Ama ileriki sınıflarda durum böyle olmaz.
Hemen televizyonu çocuğun odasından çıkarın. Dersle birlikte tv. izlemek olmaz. Çocuk dikkatini ya derse ya da televizyona yöneltir. Bu yüzden ders verimi düşer.

Soru: Kızım düşük not aldığında kızarım korkusuyla söylemiyor. Onun güvenini kazanıp doğruyu söylemesi için ne yapabilirim?
Cevap: Kendisine kızmayacağımız konusunda garanti verelim ve bundan emin olmasını sağlayalım. Yardımcı olmak istediğimizi, düşük notlarını da bilmemiz gerektiğini izah edelim. Zamanla güveni gelişecektir.

Soru: Çocuğum çok çalışırsa sınavda daha başarılı olur mu?
Cevap: Ders çalışma süresi ile alınan not birbiriyle tam bağlantılı değildir. Sadece çok çalışmak değil verimli çalışmak gerekir.

Soru: Baskı verimli çalışmasını sağlar mı?
Cevap: Çok baskı ile çocuğun çok çalışacağını ve o kadar çok öğreneceğini düşünmek yanlıştır. Şunu bilelim, kendisi istemeden, sırf anne babasının baskısıyla çalışan öğrenci aslında çalışırmış gibi görünür ama verimli çalışamaz, iyi öğrenemez.

Soru: Başarısız çocuğumu ödülle derse zorlamalı mıyım?
Cevap: Çocuğumuzu rüşvete alıştırmayalım. Diyelim, sınıfı geçerse ona bisiklet almayı taahhüt ettik. Çocuktaki atılım duygusunu köreltmekten başka bir şeye yaramaz. Çocuk kendi kendini doyurmak için öğrenmek ve öğrendiklerinden olumlu bir kişilik edinmek yerine, dıştan gelecek bir ödüllendirme için, kendini öğrenmeye zorlar. Halbuki dersi severek çalışmalıdır, ödül için değil.

Soru: Anne babası dağınık olmadığı halde lise son sınıfa giden oğlumun dolabı, kitapları her şeyi dağınık. Orada burada bulunuyor. Ne yapsak değiştiremiyoruz. Önerileriniz nelerdir?
Cevap: Titizlikle takip edelim ve bıkmadan usanmadan düzenini kontrol edelim.
Odasını düzeltmezse harçlığını keselim. Toparladığında onu tebrik edelim, memnuniyetimizi bildirelim, tekrar düzenlenmesi için teşvik edelim.
Soru: Çocuğa ders konusunda aşırı yüklenme doğru mudur?
Cevap: Çocuğumuzla birlikte çalışırken veya çocuğumuzun derslerine yardım ederken öfkeleniyor ve kızıyorsak onu çok zorlamaya başlamışız demektir. Acaba öğrencilik hayatımız başarısız mı geçti? Çocuğumuzdan bunun rövanşını mı almasını istiyoruz?
Yok biz sakinliğimizi koruyor, ama çocuklarımız huzursuzsa şu konuları gözden geçirelim:
• Ondan yapmasını beklediğimiz şey çok mu zor?
• Biraz soluklanmak veya bir şeyler yemek ihtiyacında mı?
• Derse ara verilmesini mi istiyor ?
Bu durumda mola verelim. Bir süre istirahattan sonra yeniden çalışmaya başlayalım.

Soru: Başarıyı ve takdiri kolayca kazanmak için uydurmaya başlayan çocuk için ne yapmalıyız?
Cevap: Onunla açıkça konuşalım. Bu durumun farkında olduğumuzu, böyle yaparak bir yere varamayacağını söyleyelim. Ayrıca takdirde de aşırıya gitmeyelim.



KAYNAK: ZEKİ VE BAŞARILI ÇOCUK YETİŞTİRMEK ELİMİZDE


WWW.KİTAPKUTUSU.COM
Meme kanseri ile ilgili bilmek istediğiniz
her şey
MEVA-Türkiye Meme Vakfı internet sitesinde meme kanseri ile ilgili toplum bilincini yükseltip bunun sonucunda, erken tanı ile meme kanserine bağlı ölüm oranlarını düşürmeyi hedefliyor.
Yaşamı boyunca kadının memesinde bir sertlik fark etmesi ya da ağrı gelişmesi sık rastlan bir durumdur. Memede fark edilen sertliklerin, kitlelerin ve değişikliklerin büyük bir çoğunluğu kanser değildir. Eğer kanserse bile meme kanseri, en kolay taranabilen ve erken teşhisi hayat kurtaran bir kanser türüdür.
MEME KANSERİ NEDİR ?
Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur. Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, yukarıda tanımladığımız şekilde, kontrol dışı olarak çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir.

MEME KANSERİ RİSK FAKTÖRLERİ NEDİR ?
Bazı özellikleri taşıyan kadınlarda, meme kanserinin daha sık görüldüğünü biliyoruz. Bu özelliklere risk faktörleri diyoruz. Bu risk faktörlerini taşıyan kişilerin mutlaka meme kanserine yakalanacakları söylenemez. Sadece, bu faktörleri taşımayanlara göre, daha fazla meme kanserine yakalanma olasılıkları olduğunu biliyoruz. Bu faktörleri taşımayan kişiler de meme kanserine yakalanabilirler. Meme kanserine yakalanan kadınların yarısı, bu risk faktörlerini hiç taşımamaktadır. Bu nedenle, risk faktörlerinin taşımayan kişiler de olağan kontrollerini yaptırmalıdırlar.

Meme kanserine yakalanma riskini artıran faktörleri kısaca şu şekilde sayabiliriz;
Yaş: İleri yaş önemli bir risk faktörüdür. Yeni meme kanseri tanısı konan kadınların % 70’i, 50 yaş üzerindedir. Diğer bir deyimle, yaşı 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, yaşı 50 yaşın altında olan kadınlardan 4 kat daha fazladır. Bu nedenle, 50 yaş üzerindeki her kadın, mutlaka yılda bir defa hekime baş vurarak muayene olmalı ve mamografi dediğimiz meme filmini çektirmelidir.
Kişisel meme kanseri hikayesi: Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda, diğer memede kansere gelişme olasılığı normal kadınlara göre 3-4 kat daha fazladır.
Ailede meme kanseri hikayesi: Aile yakınları arasında meme kanserine yakalanmış kadınların, meme kanserine yakalanma olasılığı, diğer kadınlara göre daha fazladır. Örneğin, kız kardeşi veya annesi meme kanserine yakalanan bir kadının, meme kanserine yakalanma riski, diğer kadınlardan 2- 5 kat daha fazladır. Bu kadınlar daha sık ve dikkatli izlenmelidir. Bu şekilde sorunları olan kadınlar, meme kanseri genetik danışmanlığının yapıldığı kliniklere baş vurarak risklerini hesaplattırmaları gerekir. Eğer aile geçiş riski yüksek bulunursa, genetik testi yaptırmalıdırlar. Vakfımız polikliniğinde bu hizmet verilmektedir.
Daha önce meme biopsisi yapılmış olması: Memede bir kitle nedeni ile biopsi yapılmış ve iyi huylu bir tümör saptanmış olabilir. Bazı kanser olmayan iyi huylu tümörlerin bulunması, kanser gelişme riskini değişik oranlarda artırabilmektedir. Bu, tümörün hücresel yapısına göre değişir. Örneğin, yapılan bir biopside, çıkartılan kitlenin patolojik incelemesi sonucu atipik hiperplazi tanısı konmuş kadınlarda ( bu tamamen iyi huylu bir tümördür), meme kanseri gelişme oranı normal kadınlara göre daha fazladır.
Fertil çağ süresi: Adet görmeye erken başlanması, menepoza geç girilmesi, fertil cağı uzatmaktadır. Bu sırada kadın daha uzun süre östrojen hormonu etkisi altında kalmakta, meme kanseri gelişme riski artmaktadır. Erken menopoza giren kadınlarda hormon tedavisi yapılmıyor ise, meme kanseri riski önemli ölçüde azalmaktadır. Elli yaşından sonra adet görmeye devam eden kadınlarda, meme kanserine yakalanma riski az da olsa artmaktadır.
Doğurganlık hikayesi: İlk çocuğu doğurma yaşı önemlidir. İlk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme oranı 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazladır. Hiç çocuk doğurmayan kadınlarda risk hafif yükselmektedir
Sosyoekonomik seviyenin yüksekliği: Varlıklı, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan kadınlarda, meme kanseri görülme oranı daha fazladır. Bu ailelerin kızları daha iyi beslendikleri için daha erken gelişmekte ve erken yaşta adet görmeye başlamaktadır. Ayrıca bu çocuklar büyüdükleri zaman eğitim ve iş nedeni ile daha geç evlenmekte ve daha geç çocuk sahibi olmaktadırlar. Bu nedenlere bağlı olarak fertil çağın erken başlaması, geç doğurma gibi nedenler sebep olarak sayılabilir. Ayrıca bunların dışında başka faktörler de rol almaktadır.
Östrojen hormonu tedavisi görenler: Menopoz nedeni ile uzun süre östrojen tedavisi ( 10 yıldan fazla) gören kadınlarda, meme kanseri oranı artmaktadır. Fakat, hormon tedavisi almayan kadınlarda da, kalp hastalıklarında ve osteoporoz gibi sorunlarda artış ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, menopoz yakınmalarının azaltılması amacı ile, östrojen verilmesi önerilebilir fakat, mutlaka bir hekim kontrolu altında yapılmalıdır.
Doğum kontrol hapı kullanılması: Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte hafif bir risk artışı olduğu ileri sürülmektedir. On yıl önce doğum kontrol hapını bırakmış olan kadınlarda ise, bu risk tamamen ortadan kalkmaktadır.
Alkol kullanılması: Fazla alkol alan kadınlarda, almayan kadınlara göre risk nispeten artmaktadır. Günde 3 bardak yüksek dereceli alkol içen bir kadının meme kanserine yakalanma riski, hiç içmeyen kadına göre 2 kat daha fazladır. Alkol alımının günde bir kadeh ile sınırlandırılması önerilmektedir.
Sigara: Sigaranın kesin bir etkisi gösterilememiştir. Fakat, genel sağlığı etkilediğinden dolayı bırakılması önerilmektedir. Şişmanlık ve yağlı beslenme: Bazı çalışmalarda şişmanlığın, özellikle 50 yaş üzerindeki kadınlarda meme kanserine yakalanma riskini artırdığı gözlenmiştir. Özellikle, doymuş yağların fazla bulunduğu yağlı et gibi yemekler ve yağlı süt ürünlerinin fazla alınmasının bu riski artırdığı ileri sürülmüştür.
Kanserden ne zaman şüphelenmelisiniz?

MEME KANSERİ RİSKİ AZALTILABİLİR Mİ ?
Egzersiz: Yoğun egzersiz ve jimnastik yapan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı gözlenmiştir. Bu nedenle, tüm kadınlara önerilmektedir. Beslenme:Meme kanseri ile beslenmenin önemli ilişkisi vardır. Sebze ve meyveden zengin beslenme, ağır yağlı yiyeceklerden uzak durulması önerilmektedir. Günlük gıda alımına C vitamini, betakaroten gibi antioksidanların eklenmesinin koruyucu etkisi olduğu ileri sürülmektedir.
Kısaca,
şişmanlığın azaltılması,
alkol alınıyorsa bırakılması.
Hafif egzersiz yapılması(haftada 4 saat tempolu yürüyüş),
Sebze ve meyvenin bol tüketilmesi,
gibi basit önlemler ile meme kanseri riski % 30-40 oranında azaltılabilmektedir.

MEME KANSERİ ÖNLENEBİLİR Mİ ?
Henüz meme kanserini kesin önleyen bir yöntem henüz yoktur. Günümüzde bilinen tek yöntem, erken tanıdır. Erken tanı sayesinde, meme kanserinin getirdiği sorunlar büyük oranda çözülebilmektedir. Bu sayede hastalığın toplumda yaptığı hasar en aza indirilebilir, yaşam süresi ve kalitesi önemli ölçüde arttırılabilir.
Erken teşhis için bilinen en iyi ve etkili çözüm, kadınların risk durumlarına göre belirlenmiş olan muayene ve tetkik protokollarının uygulamasıdır.

MEME KANSERİ NASIL ERKEN TESPİT EDİLEBİLİR ?
Meme kanserinde erken teşhis yöntemleri, hastanın taşıdığı risk faktörlerine göre değişmektedir. Bu risk faktörlerinin arasında en başta yaş gelmektedir. Daha genç yaşlarda ortaya çıkabilmesine rağmen, ilerleyen yaş gruplarında bu risk artmaktadır. Bu nedenle ilerleyen yaş gruplarında erken teşhis için alınması gereken önlemler, daha erken yaş gruplarına göre farklılık göstermektedir.
Yirmi yaş üzerindeki kadınlar, her ayın belirli bir döneminde kendi kendilerini muayene etmelidirler. Bu muayene sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılır. Eğer bir değişiklik tespit edilirse derhal bir hekime baş vurulmalıdır. Bir değişiklik saptanmasa bile, üç yılda bir kez hekim tarafından muayene edilmelidirler.
Kırk yaşına gelen kadınların, kendi yaptıkları periyodik muayeneye ek olarak her yıl bir kez hekim tarafından muayene edilmeleri gereklidir. Ayrıca her yıl veya iki yıl ara ile mamogrofiyi çektirmeleri gereklidir.
Elli yaşından sonra, kadınlar kendilerinin periyodik muayenelerine ve her yıl bir defa hekim muayenesine devam etmeli ve mamografi dediğimiz meme filmini her yıl çektirmelidir.
Kanseri yenmek

KADINLAR KENDİLERİNİ NASIL MUAYENE ETMELİDİR ?
Erken teşhis için her kadının ayın belirli bir günü kendisini muayene etmesi gerekir. Her ay düzenli olarak kendisini muayene eden bir kadın, memesinde ortaya çıkan bir kitleyi çok daha erken fark eder.
Kadınlara kendilerini muayene etmesini öğreten çeşitli kitap ve broşürler var. Fakat bu çoğunlukla yetersiz kalmaktadır. Meme muayenesini öğreten silikon meme kiti ve video filmleri bulunmaktadır. Vakfımızda meme muayenesi eğitimi, bu araçlar ile seminerler şeklinde verilmektedir.

MUAYENE SIRASINDA FARK EDİLEBİLECEK DEĞİŞİKLİKLER NELERDİR?
Aşağıda değişiklikler fark edildiğinde, gecikmeden bir hekime baş vurulmalıdır:
Memede iki haftadan uzun süre ele gelen sertlik veya kitle,
Meme derisinde kalınlaşma, şişme, renk değişikliği,
Meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması,
Memede veya meme başında içeri doğru çekinti olması,
Memenin şeklinde değişiklik,
Meme başlarının pozisyonlarında değişiklik,
Meme başında ortaya çıkan akıntı.

MAMOGRAFİ NEDİR ?
Mamografi, düşük dozda çekilen bir meme rontgen filmidir. Memede, muayene ile saptanamayacak kadar küçük anormalliklerin tespit edilmesi amacı ile çekilir. Mamografinin gerçek değeri budur. Çünkü, bu sayede, hastalık muayene ile tespit edilebilecek safhadan önce saptanır. Bu nedenle kesin hayat kurtarıcıdır. Kırk yaşını geçen kadınlar her yıl veya iki yılda bir mamografi çektirmeli ve her yıl uzman bir hekime meme muayenesi olmalıdır. Elli yaşını geçen kadınlar ise her yıl mamografi çektirmeli ve hekime muayene olmalıdır.

MAMOGRAFİ NE ZAMAN ÇEKTİRİLİR ?
Mamografi çekilirken meme, iki tabaka arasında birkaç saniye hafifçe sıkıştırılır. Bu nedenle memelerin en az hassas olduğu zamanda mamografi çekilmesi, özellikle memeleri hassas kadınlara önerilmektedir. Adet bitimini takip eden hafta, memelerin hassasiyetinin en az olduğu zamandır. Ayrıca adet bitimini takip eden hafta, hormonal nedenlerle memelerin şişliği en alt düzeydedir ve bu sırada daha iyi sonuçlar alınmaktadır. Bu sebeplerden dolayı herhangi özel bir durum olmadıkça, mamografi çekiminin, adetin bitimini takip eden haftada yapılması önerilmektedir.

MAMOGRAFİ ÇEKTİRMEYE GİDERKEN NELERE DİKKAT ETMELİ ?
Mamografi çekilirken belden yukarısı çıplaktır. Bu nedenle çekime gelirken iki parça elbise giyilmesi önerilir. Bu sayede çekim sırasında belden üstü kolaylıkla çıkartılabilir. Filmi etkileyebileceğinden, koltuk altlarına deodorant, talk pudrası, losyon gibi şeyler sürülmemelidir.

MEMEDE BİR KİTLE TESPİT EDİLDİĞİNDE NE YAPILMALI?
Memede bir kitle tespit edilince bunun kanser mi, yoksa başka bir hastalık mı olduğu araştırılmalıdır. Şunu önemle vurgulamak gerekir ki, memede saptanan her kitle kanser değildir. Bu nedenle, memede şüpheli bir kitle saptanınca, hemen korkup telaşlanmaya ve paniğe kapılmaya gerek yoktur. Memede bir kitle saptandığında, bir hekime başvurarak daha ileri tetkiklerin yapılması gereklidir.

MEME KANSERİ NASIL TEDAVİ EDİLİR ?
Son yıllarda meme kanseri tedavisinde oldukça önemli gelişmeler olmuştur. Bir çok tedavi olanakları ortaya çıkmıştır. Bu olanaklar, önemli ölçüde, hastalığın saptandığı safhaya göre değişir. Hastalık ne kadar erken safhada saptanırsa tedavi olanağı ve seçeneği o kadar fazla olmaktadır.
Meme kanseri tedavisi, günümüzde, uzmanlardan oluşan ekiplerce yapılmaktadır. Böyle bir ekip içinde cerrah, onkolog, radyasyon onkoloğu, radyolog, patolog, psikolog, plastik cerrah, fizyoterapist gibi, tıbbın değişik dallarından bir araya gelmiş ve özellikle çalışma alanları meme kanseri üzerinde yoğunlaşmış hekimler bulunur.

MEME AMELİYATLARI NELERDİR ?
Günümüzde meme kanserinin tedavisinde, cerrahi girişimin birkaç farklı uygulaması vardır. Bu uygulamalar temel olarak, memenin alınmadan korunmasına yönelik olanlar ve memenin tümünün çıkartılmasına yönelik olanlar olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Bunlara ek olarak da, alınan memenin yerine, plastik cerrahi teknikler ile yeniden meme rekonstrüksiyonu yapılması ameliyatları vardır

KEMOTERAPİ NEDİR ?
Kanser hücrelerini öldürücü ilaçlarla yapılan tedavidir. Bu ilaçlar ağızdan veya damardan verildikten sonra tüm vücuda yayılır. Genellikle, aynı anda birkaç ilaç birlikte verildiğinde daha etkili olduklarından, değişik kombinasyonlar halinde verilirler. Kemoterapi, belirli bir süre verilir ve sonra ara verilir. Bu aralarda hastanın kendisini toparlaması sağlanır. Daha sonra tekrar bir süre ilaç verildikten sonra ara verilir.
Bazı olgularda lokal olarak yapılan cerrahi tedaviye ek olarak, ilaç tedavisi de eklemek gerekebilir. Hastalarda cerrahi tedavi sonrası yapılan tetkiklerde, herhangi bir bölgede kanser kalmamış olsa bile, koruyucu önlem olarak bir süre ilaç tedavisi yapılabilir. Bu tedaviye adjuan kemoterapi denir.

HORMON TEDAVİSİ NEDİR ?
Bazı meme kanseri hücreleri, içerdikleri hormon reseptörleri (algılayıcıları) aracılığı ile dişilik hormonu olan östrojene duyarlı olabilir. Yani, östrojen hormonu bu kanser hücrelerinin büyümelerine ve artmalarına neden olabilir. Hormon tedavisinde amaç, bu şekilde östrojen reseptörü içeren ve bu hormona duyarlı olan kanser tiplerinde, östrojen etkisinin ortadan kaldırarak kanserin gelişmesinin önlenmesidir. Bu amaçla günümüzde kullanılan ilaç, tamoxifendir. Tamoxifen tedavisi, genellikle en az iki yıl ve en fazla beş yıl sürmektedir.

IŞIN TEDAVİSİ (RADYOTERAPİ) NEDİR?
Işın tedavisi, meme bölgesine ve koltuk altına uygulanarak, cerrahi girişimden sonra kalma olasılığı olan kanser hücrelerinin öldürülmesini sağlamak amacı ile yapılır. Bu tedavinin de, diğer tedaviler gibi bazı yan etkileri vardır. Bu tedaviyi gören kadınların çoğu halsizlikten yakınırlar. Memede şişme ve ağırlık hissi ortaya çıkabilir. Bu yan etki yaklaşık bir yılda kendiliğinden kaybolur. Tedavi edilen bölgedeki deri, güneş yanığı rengini alabilir. Bu da yaklaşık bir yıl içinde azalır.

ERKEKLERDE DE MEME KANSERİ GÖRÜLÜR MÜ ?
Kadınlara kıyasla daha az görülmekle birlikte, erkeklerde de meme kanseri görülebilir. Her 100 meme kanserinden birisi erkeklerde görülür. 1993-1997 yılları arasında, erkeklerde görülen meme kanseri oranı % 50 artış göstermiştir. Bu nedenle erkeklerin de bu konuda duyarlı olmaları gereklidir.

DÜNYADA MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
Meme kanseri bir çok ülkede, kadınların en korkulu sağlık sorunu olma özelliğini taşımaktadır. Günümüzde ABD’ de, sekiz kadından birisi meme kanserine yakalanmaktadır. Bu oran Avrupa ülkelerinde on kadında birdir. Meme kanseri ile ilgili sayıları şu şekilde sıralayabiliriz;
1950-1970 yılları arasında ABD’ de, 1milyon kadın meme kanseri nedeni ile hayatını kaybetti. Bu sayı ABD’nin 2. Dünya savaşı, Kore ve Vietnam savaşlarında kaybettiği insan sayısından fazladır. 1998 yılında Avrupa’da 1 milyon kadın, meme kanserin nedeni ile tedavi görmektedir. 2000 yılında dünyada 1 milyon kadına, yeni meme kanseri tanısı konacaktır. Dünyada her 11 dakikada 1 kadın, meme kanseri nedeni ile hayatını kaybediyor. Dünyada her 3 dakikada 1 kadına, yeni meme kanseri tanısı konuyor.

TÜRKİYEDE MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
Türkiye’ de sağlıklı bir istatistik bulunmuyor. Gerek beslenme, gerekse iklim açısından, ülkemiz şartlarına yakın sayabileceğimiz bir Akdeniz ülkesi olan İtalya istatistiklerini ülkemize uyguladığımızda, Türkiye’ de her yıl 30 bin kadın meme kanserine yakalanmaktadır.
Sayılar soyut kavramlar oldukları için fazla bir anlam taşımayabilir. Fakat bir an durup düşünürsek, yakın çevremizde, akraba ve dostlarımız arasında, bu sorun ile karşılaşmış birkaç tanıdığımızı, mutlaka anımsayacağız. Sorunun hiç de sandığımız kadar bizden uzak olmadığını, güç de olsa kabul etmeliyiz.

DÜNYADA MEME KANSERİ ARTIŞ GÖSTERİYOR MU?
Hastalığın diğer bir özelliği de, görülme sıklığının artıyor olmasıdır. Kırk yıl önce 1960 yıllarında, ABD’ de yirmi kadından birisinde meme kanseri görülürken, günümüzde sekiz kadından birisinde meme kanseri görülmektedir. Hastalığın gösterdiği bu artış, tüm gelişmiş batı ülkelerinde izlenmektedir. Meme kanseri görülme oranı artış göstermekle birlikte, teknolojik gelişme ve erken tanı olanaklarının artmasına bağlı olarak, meme kanseri ölüm oranı aynı kalmıştır, artmamıştır.

MEME KANSERİNDEN ÖLÜM ORANI YÜKSELİYOR MU?
Batı ülkelerinde sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ve hükümetlerin sağlık politikaları sonucu, meme kanseri ile ilgili toplum bilinci oldukça yüksek seviyede gelişmiştir. Bunun sonucu erken tanı olanakları yaygın olarak kullanıldığı için, meme kanserine bağlı ölüm oranı düşük kalmaktadır.
Türkiye’ de ise, bu konudaki toplum bilinci yeterince gelişmemiştir. Erken tanı olanakları yetersizdir. Bu olumsuzlukların sonucu, Türk kadını meme kanseri konusunda çağdaş erken tanı olanaklarından mahrum olduğu için, tanı çok geç konulmaktadır. Hastaların büyük bir çoğunda, ilk tanı sırasında çok geç kalındığı için,uygulanacak tedavi seçenekleri fazla olmamaktadır.

MEME KANSERİ TOPLU TARAMASI NASIL YAPILIR ?
Mamografi, memenin rontgen filminin çekilerek, kanserin erken dönemde saptanmasına yardımcı olan bir yöntemdir. Bu yöntem ile, toplumda belirli bir yaşın üstündeki tüm kadınların meme filmi çekilerek, meme kanseri erken safhada yakalanmaya çalışılır. Bu şekilde toplumda meme kanseri taramasının yapılabildiği mamografiye, tarama mamografisi denir.
Tarama mamografisi, dünyada en yaygın kullanılan meme kanseri erken tanı yöntemidir. Amerikan Kanser Enstitüsü, 40 yaş üzerindeki her kadının, yılda bir defa mamografi çektirmesini ve uzman bir hekim tarafından muayene edilmesini önermektedir. Türkiye’de gelişmiş teknolojik donanımlı mamografi merkezlerinin sayısı sınırlıdır. Bu aygıtların kalibrasyonu düzenli olarak yapılmamaktadır. Filmi çeken teknisyenlerin eğitim düzeyleri yeterli değildir. Bu filmi okuyup değerlendiren bir radyoloji uzmanın deneyimli olabilmesi için, yılda en az 8 bin mamografi filmini değerlendiriyor olması gereklidir. Türkiye’de tüm bu özellikleri taşıyan tanı merkezi sayısı oldukça azdır.

MEME KANSERİ TEDAVİSİNİ KİM YAPAR?
Meme kanserinin tedavisi, günümüzde multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Hastanın ilk ameliyatını yapan cerrah, ilaç tedavisini uygulayan onkolog, ışın tedavisini uygulayan radyasyon onkoloğu, teshisin konulmasında kilit rol alan patolog ve plastik cerrah mutlaka bir ekip çalışması içinde birlikte hastayı ele almalı ve hastanın tedavisini birlikte planlamalıdır. Bu hekimler meme kanseri konusunda yeterince bilgili ve uzmanlaşmış olmalıdır. Alınan memenin yerine, rekonstrüksiyon yapılarak hastaların bedensel kayıplarının en aza indirilmesi, çağdaş meme kanseri tedavisinin ayrılmaz parçasıdır. Bu nedenle plastik ve rekonstrüktif cerrahi, bu ekip içinde yerini almalıdır. Ameliyat sonrası erken dönemde kol ve omuz hareketlerinin kazanılmasında, geç dönemde kolun şişmesi şeklinde seyreden lenfödem tedavisinin yapılmasında, fizik tedavi ve rehabilitasyonun önemi çok büyüktür. Meme kanseri sadece hastayı değil, çevresindeki insanları da psikolojik olarak önemli ölçüde etkileyen bir sosyal bir sorundur. Böyle bir ekip içinde psikolojik desteği sağlayan psikoloğun bulunması, mutlaka gereklidir. Hastaların hemen tümü büyük bir bilgi açlığı içindedir. Özellikle beslenme konusunda kendileri yeterince bilgilendirilmemektedir. Ekip içinde bulunan bir diyet ve beslenme uzmanı, bu açığı kapatacaktır. Bu ekiplerin birlikte çalıştığı meme poliklinikleri, gelişmiş ülkelerin çoğunda vardır. Yapılan bilimsel araştırmalar, meme kanseri hastalarının, bu konuda uzmanlaşmış kliniklerde tedavi görmeleri ile, çok daha başarılı sonuçların alındığını göstermiştir.

MEME PROTEZİ NEDİR?
Meme ameliyatı olmuş ve plastik rekonstrüksiyon yapılmamış kadınlar, beden görümlerini korumak amacı ile protez meme kullanmaktadır. Batı ülkelerinde bu konuda eğitimli protez hemşireleri, hastanın ölçülerini almakta ve uygun protezin seçimine yardımcı olmaktadır. Bu hizmet, eğitim ve deneyim gerektirmektedir. Ülkemizde bu protezlerin satışı, sıradan satış elemanlarınca yapılmakta ve ülke alım gücünün çok üzerinde ücret istenmektedir. Uygun bir organizasyonla, bu sorun çözülebilir ve ücret üçte bire düşürülebilir. Bu sayede hizmet toplumun tüm kesimlerine yayılabilir.


WWW.NTVMSNBC.COM
Meme kanseri ile ilgili bilmek istediğiniz
her şey
MEVA-Türkiye Meme Vakfı internet sitesinde meme kanseri ile ilgili toplum bilincini yükseltip bunun sonucunda, erken tanı ile meme kanserine bağlı ölüm oranlarını düşürmeyi hedefliyor.
Yaşamı boyunca kadının memesinde bir sertlik fark etmesi ya da ağrı gelişmesi sık rastlan bir durumdur. Memede fark edilen sertliklerin, kitlelerin ve değişikliklerin büyük bir çoğunluğu kanser değildir. Eğer kanserse bile meme kanseri, en kolay taranabilen ve erken teşhisi hayat kurtaran bir kanser türüdür.
MEME KANSERİ NEDİR ?
Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur. Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, yukarıda tanımladığımız şekilde, kontrol dışı olarak çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir.

MEME KANSERİ RİSK FAKTÖRLERİ NEDİR ?
Bazı özellikleri taşıyan kadınlarda, meme kanserinin daha sık görüldüğünü biliyoruz. Bu özelliklere risk faktörleri diyoruz. Bu risk faktörlerini taşıyan kişilerin mutlaka meme kanserine yakalanacakları söylenemez. Sadece, bu faktörleri taşımayanlara göre, daha fazla meme kanserine yakalanma olasılıkları olduğunu biliyoruz. Bu faktörleri taşımayan kişiler de meme kanserine yakalanabilirler. Meme kanserine yakalanan kadınların yarısı, bu risk faktörlerini hiç taşımamaktadır. Bu nedenle, risk faktörlerinin taşımayan kişiler de olağan kontrollerini yaptırmalıdırlar.

Meme kanserine yakalanma riskini artıran faktörleri kısaca şu şekilde sayabiliriz;
Yaş: İleri yaş önemli bir risk faktörüdür. Yeni meme kanseri tanısı konan kadınların % 70’i, 50 yaş üzerindedir. Diğer bir deyimle, yaşı 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, yaşı 50 yaşın altında olan kadınlardan 4 kat daha fazladır. Bu nedenle, 50 yaş üzerindeki her kadın, mutlaka yılda bir defa hekime baş vurarak muayene olmalı ve mamografi dediğimiz meme filmini çektirmelidir.
Kişisel meme kanseri hikayesi: Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda, diğer memede kansere gelişme olasılığı normal kadınlara göre 3-4 kat daha fazladır.
Ailede meme kanseri hikayesi: Aile yakınları arasında meme kanserine yakalanmış kadınların, meme kanserine yakalanma olasılığı, diğer kadınlara göre daha fazladır. Örneğin, kız kardeşi veya annesi meme kanserine yakalanan bir kadının, meme kanserine yakalanma riski, diğer kadınlardan 2- 5 kat daha fazladır. Bu kadınlar daha sık ve dikkatli izlenmelidir. Bu şekilde sorunları olan kadınlar, meme kanseri genetik danışmanlığının yapıldığı kliniklere baş vurarak risklerini hesaplattırmaları gerekir. Eğer aile geçiş riski yüksek bulunursa, genetik testi yaptırmalıdırlar. Vakfımız polikliniğinde bu hizmet verilmektedir.
Daha önce meme biopsisi yapılmış olması: Memede bir kitle nedeni ile biopsi yapılmış ve iyi huylu bir tümör saptanmış olabilir. Bazı kanser olmayan iyi huylu tümörlerin bulunması, kanser gelişme riskini değişik oranlarda artırabilmektedir. Bu, tümörün hücresel yapısına göre değişir. Örneğin, yapılan bir biopside, çıkartılan kitlenin patolojik incelemesi sonucu atipik hiperplazi tanısı konmuş kadınlarda ( bu tamamen iyi huylu bir tümördür), meme kanseri gelişme oranı normal kadınlara göre daha fazladır.
Fertil çağ süresi: Adet görmeye erken başlanması, menepoza geç girilmesi, fertil cağı uzatmaktadır. Bu sırada kadın daha uzun süre östrojen hormonu etkisi altında kalmakta, meme kanseri gelişme riski artmaktadır. Erken menopoza giren kadınlarda hormon tedavisi yapılmıyor ise, meme kanseri riski önemli ölçüde azalmaktadır. Elli yaşından sonra adet görmeye devam eden kadınlarda, meme kanserine yakalanma riski az da olsa artmaktadır.
Doğurganlık hikayesi: İlk çocuğu doğurma yaşı önemlidir. İlk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme oranı 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazladır. Hiç çocuk doğurmayan kadınlarda risk hafif yükselmektedir
Sosyoekonomik seviyenin yüksekliği: Varlıklı, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan kadınlarda, meme kanseri görülme oranı daha fazladır. Bu ailelerin kızları daha iyi beslendikleri için daha erken gelişmekte ve erken yaşta adet görmeye başlamaktadır. Ayrıca bu çocuklar büyüdükleri zaman eğitim ve iş nedeni ile daha geç evlenmekte ve daha geç çocuk sahibi olmaktadırlar. Bu nedenlere bağlı olarak fertil çağın erken başlaması, geç doğurma gibi nedenler sebep olarak sayılabilir. Ayrıca bunların dışında başka faktörler de rol almaktadır.
Östrojen hormonu tedavisi görenler: Menopoz nedeni ile uzun süre östrojen tedavisi ( 10 yıldan fazla) gören kadınlarda, meme kanseri oranı artmaktadır. Fakat, hormon tedavisi almayan kadınlarda da, kalp hastalıklarında ve osteoporoz gibi sorunlarda artış ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, menopoz yakınmalarının azaltılması amacı ile, östrojen verilmesi önerilebilir fakat, mutlaka bir hekim kontrolu altında yapılmalıdır.
Doğum kontrol hapı kullanılması: Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte hafif bir risk artışı olduğu ileri sürülmektedir. On yıl önce doğum kontrol hapını bırakmış olan kadınlarda ise, bu risk tamamen ortadan kalkmaktadır.
Alkol kullanılması: Fazla alkol alan kadınlarda, almayan kadınlara göre risk nispeten artmaktadır. Günde 3 bardak yüksek dereceli alkol içen bir kadının meme kanserine yakalanma riski, hiç içmeyen kadına göre 2 kat daha fazladır. Alkol alımının günde bir kadeh ile sınırlandırılması önerilmektedir.
Sigara: Sigaranın kesin bir etkisi gösterilememiştir. Fakat, genel sağlığı etkilediğinden dolayı bırakılması önerilmektedir. Şişmanlık ve yağlı beslenme: Bazı çalışmalarda şişmanlığın, özellikle 50 yaş üzerindeki kadınlarda meme kanserine yakalanma riskini artırdığı gözlenmiştir. Özellikle, doymuş yağların fazla bulunduğu yağlı et gibi yemekler ve yağlı süt ürünlerinin fazla alınmasının bu riski artırdığı ileri sürülmüştür.
Kanserden ne zaman şüphelenmelisiniz?

MEME KANSERİ RİSKİ AZALTILABİLİR Mİ ?
Egzersiz: Yoğun egzersiz ve jimnastik yapan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı gözlenmiştir. Bu nedenle, tüm kadınlara önerilmektedir. Beslenme:Meme kanseri ile beslenmenin önemli ilişkisi vardır. Sebze ve meyveden zengin beslenme, ağır yağlı yiyeceklerden uzak durulması önerilmektedir. Günlük gıda alımına C vitamini, betakaroten gibi antioksidanların eklenmesinin koruyucu etkisi olduğu ileri sürülmektedir.
Kısaca,
şişmanlığın azaltılması,
alkol alınıyorsa bırakılması.
Hafif egzersiz yapılması(haftada 4 saat tempolu yürüyüş),
Sebze ve meyvenin bol tüketilmesi,
gibi basit önlemler ile meme kanseri riski % 30-40 oranında azaltılabilmektedir.

MEME KANSERİ ÖNLENEBİLİR Mİ ?
Henüz meme kanserini kesin önleyen bir yöntem henüz yoktur. Günümüzde bilinen tek yöntem, erken tanıdır. Erken tanı sayesinde, meme kanserinin getirdiği sorunlar büyük oranda çözülebilmektedir. Bu sayede hastalığın toplumda yaptığı hasar en aza indirilebilir, yaşam süresi ve kalitesi önemli ölçüde arttırılabilir.
Erken teşhis için bilinen en iyi ve etkili çözüm, kadınların risk durumlarına göre belirlenmiş olan muayene ve tetkik protokollarının uygulamasıdır.

MEME KANSERİ NASIL ERKEN TESPİT EDİLEBİLİR ?
Meme kanserinde erken teşhis yöntemleri, hastanın taşıdığı risk faktörlerine göre değişmektedir. Bu risk faktörlerinin arasında en başta yaş gelmektedir. Daha genç yaşlarda ortaya çıkabilmesine rağmen, ilerleyen yaş gruplarında bu risk artmaktadır. Bu nedenle ilerleyen yaş gruplarında erken teşhis için alınması gereken önlemler, daha erken yaş gruplarına göre farklılık göstermektedir.
Yirmi yaş üzerindeki kadınlar, her ayın belirli bir döneminde kendi kendilerini muayene etmelidirler. Bu muayene sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılır. Eğer bir değişiklik tespit edilirse derhal bir hekime baş vurulmalıdır. Bir değişiklik saptanmasa bile, üç yılda bir kez hekim tarafından muayene edilmelidirler.
Kırk yaşına gelen kadınların, kendi yaptıkları periyodik muayeneye ek olarak her yıl bir kez hekim tarafından muayene edilmeleri gereklidir. Ayrıca her yıl veya iki yıl ara ile mamogrofiyi çektirmeleri gereklidir.
Elli yaşından sonra, kadınlar kendilerinin periyodik muayenelerine ve her yıl bir defa hekim muayenesine devam etmeli ve mamografi dediğimiz meme filmini her yıl çektirmelidir.
Kanseri yenmek

KADINLAR KENDİLERİNİ NASIL MUAYENE ETMELİDİR ?
Erken teşhis için her kadının ayın belirli bir günü kendisini muayene etmesi gerekir. Her ay düzenli olarak kendisini muayene eden bir kadın, memesinde ortaya çıkan bir kitleyi çok daha erken fark eder.
Kadınlara kendilerini muayene etmesini öğreten çeşitli kitap ve broşürler var. Fakat bu çoğunlukla yetersiz kalmaktadır. Meme muayenesini öğreten silikon meme kiti ve video filmleri bulunmaktadır. Vakfımızda meme muayenesi eğitimi, bu araçlar ile seminerler şeklinde verilmektedir.

MUAYENE SIRASINDA FARK EDİLEBİLECEK DEĞİŞİKLİKLER NELERDİR?
Aşağıda değişiklikler fark edildiğinde, gecikmeden bir hekime baş vurulmalıdır:
Memede iki haftadan uzun süre ele gelen sertlik veya kitle,
Meme derisinde kalınlaşma, şişme, renk değişikliği,
Meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması,
Memede veya meme başında içeri doğru çekinti olması,
Memenin şeklinde değişiklik,
Meme başlarının pozisyonlarında değişiklik,
Meme başında ortaya çıkan akıntı.

MAMOGRAFİ NEDİR ?
Mamografi, düşük dozda çekilen bir meme rontgen filmidir. Memede, muayene ile saptanamayacak kadar küçük anormalliklerin tespit edilmesi amacı ile çekilir. Mamografinin gerçek değeri budur. Çünkü, bu sayede, hastalık muayene ile tespit edilebilecek safhadan önce saptanır. Bu nedenle kesin hayat kurtarıcıdır. Kırk yaşını geçen kadınlar her yıl veya iki yılda bir mamografi çektirmeli ve her yıl uzman bir hekime meme muayenesi olmalıdır. Elli yaşını geçen kadınlar ise her yıl mamografi çektirmeli ve hekime muayene olmalıdır.

MAMOGRAFİ NE ZAMAN ÇEKTİRİLİR ?
Mamografi çekilirken meme, iki tabaka arasında birkaç saniye hafifçe sıkıştırılır. Bu nedenle memelerin en az hassas olduğu zamanda mamografi çekilmesi, özellikle memeleri hassas kadınlara önerilmektedir. Adet bitimini takip eden hafta, memelerin hassasiyetinin en az olduğu zamandır. Ayrıca adet bitimini takip eden hafta, hormonal nedenlerle memelerin şişliği en alt düzeydedir ve bu sırada daha iyi sonuçlar alınmaktadır. Bu sebeplerden dolayı herhangi özel bir durum olmadıkça, mamografi çekiminin, adetin bitimini takip eden haftada yapılması önerilmektedir.

MAMOGRAFİ ÇEKTİRMEYE GİDERKEN NELERE DİKKAT ETMELİ ?
Mamografi çekilirken belden yukarısı çıplaktır. Bu nedenle çekime gelirken iki parça elbise giyilmesi önerilir. Bu sayede çekim sırasında belden üstü kolaylıkla çıkartılabilir. Filmi etkileyebileceğinden, koltuk altlarına deodorant, talk pudrası, losyon gibi şeyler sürülmemelidir.

MEMEDE BİR KİTLE TESPİT EDİLDİĞİNDE NE YAPILMALI?
Memede bir kitle tespit edilince bunun kanser mi, yoksa başka bir hastalık mı olduğu araştırılmalıdır. Şunu önemle vurgulamak gerekir ki, memede saptanan her kitle kanser değildir. Bu nedenle, memede şüpheli bir kitle saptanınca, hemen korkup telaşlanmaya ve paniğe kapılmaya gerek yoktur. Memede bir kitle saptandığında, bir hekime başvurarak daha ileri tetkiklerin yapılması gereklidir.

MEME KANSERİ NASIL TEDAVİ EDİLİR ?
Son yıllarda meme kanseri tedavisinde oldukça önemli gelişmeler olmuştur. Bir çok tedavi olanakları ortaya çıkmıştır. Bu olanaklar, önemli ölçüde, hastalığın saptandığı safhaya göre değişir. Hastalık ne kadar erken safhada saptanırsa tedavi olanağı ve seçeneği o kadar fazla olmaktadır.
Meme kanseri tedavisi, günümüzde, uzmanlardan oluşan ekiplerce yapılmaktadır. Böyle bir ekip içinde cerrah, onkolog, radyasyon onkoloğu, radyolog, patolog, psikolog, plastik cerrah, fizyoterapist gibi, tıbbın değişik dallarından bir araya gelmiş ve özellikle çalışma alanları meme kanseri üzerinde yoğunlaşmış hekimler bulunur.

MEME AMELİYATLARI NELERDİR ?
Günümüzde meme kanserinin tedavisinde, cerrahi girişimin birkaç farklı uygulaması vardır. Bu uygulamalar temel olarak, memenin alınmadan korunmasına yönelik olanlar ve memenin tümünün çıkartılmasına yönelik olanlar olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Bunlara ek olarak da, alınan memenin yerine, plastik cerrahi teknikler ile yeniden meme rekonstrüksiyonu yapılması ameliyatları vardır

KEMOTERAPİ NEDİR ?
Kanser hücrelerini öldürücü ilaçlarla yapılan tedavidir. Bu ilaçlar ağızdan veya damardan verildikten sonra tüm vücuda yayılır. Genellikle, aynı anda birkaç ilaç birlikte verildiğinde daha etkili olduklarından, değişik kombinasyonlar halinde verilirler. Kemoterapi, belirli bir süre verilir ve sonra ara verilir. Bu aralarda hastanın kendisini toparlaması sağlanır. Daha sonra tekrar bir süre ilaç verildikten sonra ara verilir.
Bazı olgularda lokal olarak yapılan cerrahi tedaviye ek olarak, ilaç tedavisi de eklemek gerekebilir. Hastalarda cerrahi tedavi sonrası yapılan tetkiklerde, herhangi bir bölgede kanser kalmamış olsa bile, koruyucu önlem olarak bir süre ilaç tedavisi yapılabilir. Bu tedaviye adjuan kemoterapi denir.

HORMON TEDAVİSİ NEDİR ?
Bazı meme kanseri hücreleri, içerdikleri hormon reseptörleri (algılayıcıları) aracılığı ile dişilik hormonu olan östrojene duyarlı olabilir. Yani, östrojen hormonu bu kanser hücrelerinin büyümelerine ve artmalarına neden olabilir. Hormon tedavisinde amaç, bu şekilde östrojen reseptörü içeren ve bu hormona duyarlı olan kanser tiplerinde, östrojen etkisinin ortadan kaldırarak kanserin gelişmesinin önlenmesidir. Bu amaçla günümüzde kullanılan ilaç, tamoxifendir. Tamoxifen tedavisi, genellikle en az iki yıl ve en fazla beş yıl sürmektedir.

IŞIN TEDAVİSİ (RADYOTERAPİ) NEDİR?
Işın tedavisi, meme bölgesine ve koltuk altına uygulanarak, cerrahi girişimden sonra kalma olasılığı olan kanser hücrelerinin öldürülmesini sağlamak amacı ile yapılır. Bu tedavinin de, diğer tedaviler gibi bazı yan etkileri vardır. Bu tedaviyi gören kadınların çoğu halsizlikten yakınırlar. Memede şişme ve ağırlık hissi ortaya çıkabilir. Bu yan etki yaklaşık bir yılda kendiliğinden kaybolur. Tedavi edilen bölgedeki deri, güneş yanığı rengini alabilir. Bu da yaklaşık bir yıl içinde azalır.

ERKEKLERDE DE MEME KANSERİ GÖRÜLÜR MÜ ?
Kadınlara kıyasla daha az görülmekle birlikte, erkeklerde de meme kanseri görülebilir. Her 100 meme kanserinden birisi erkeklerde görülür. 1993-1997 yılları arasında, erkeklerde görülen meme kanseri oranı % 50 artış göstermiştir. Bu nedenle erkeklerin de bu konuda duyarlı olmaları gereklidir.

DÜNYADA MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
Meme kanseri bir çok ülkede, kadınların en korkulu sağlık sorunu olma özelliğini taşımaktadır. Günümüzde ABD’ de, sekiz kadından birisi meme kanserine yakalanmaktadır. Bu oran Avrupa ülkelerinde on kadında birdir. Meme kanseri ile ilgili sayıları şu şekilde sıralayabiliriz;
1950-1970 yılları arasında ABD’ de, 1milyon kadın meme kanseri nedeni ile hayatını kaybetti. Bu sayı ABD’nin 2. Dünya savaşı, Kore ve Vietnam savaşlarında kaybettiği insan sayısından fazladır. 1998 yılında Avrupa’da 1 milyon kadın, meme kanserin nedeni ile tedavi görmektedir. 2000 yılında dünyada 1 milyon kadına, yeni meme kanseri tanısı konacaktır. Dünyada her 11 dakikada 1 kadın, meme kanseri nedeni ile hayatını kaybediyor. Dünyada her 3 dakikada 1 kadına, yeni meme kanseri tanısı konuyor.

TÜRKİYEDE MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
Türkiye’ de sağlıklı bir istatistik bulunmuyor. Gerek beslenme, gerekse iklim açısından, ülkemiz şartlarına yakın sayabileceğimiz bir Akdeniz ülkesi olan İtalya istatistiklerini ülkemize uyguladığımızda, Türkiye’ de her yıl 30 bin kadın meme kanserine yakalanmaktadır.
Sayılar soyut kavramlar oldukları için fazla bir anlam taşımayabilir. Fakat bir an durup düşünürsek, yakın çevremizde, akraba ve dostlarımız arasında, bu sorun ile karşılaşmış birkaç tanıdığımızı, mutlaka anımsayacağız. Sorunun hiç de sandığımız kadar bizden uzak olmadığını, güç de olsa kabul etmeliyiz.

DÜNYADA MEME KANSERİ ARTIŞ GÖSTERİYOR MU?
Hastalığın diğer bir özelliği de, görülme sıklığının artıyor olmasıdır. Kırk yıl önce 1960 yıllarında, ABD’ de yirmi kadından birisinde meme kanseri görülürken, günümüzde sekiz kadından birisinde meme kanseri görülmektedir. Hastalığın gösterdiği bu artış, tüm gelişmiş batı ülkelerinde izlenmektedir. Meme kanseri görülme oranı artış göstermekle birlikte, teknolojik gelişme ve erken tanı olanaklarının artmasına bağlı olarak, meme kanseri ölüm oranı aynı kalmıştır, artmamıştır.

MEME KANSERİNDEN ÖLÜM ORANI YÜKSELİYOR MU?
Batı ülkelerinde sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ve hükümetlerin sağlık politikaları sonucu, meme kanseri ile ilgili toplum bilinci oldukça yüksek seviyede gelişmiştir. Bunun sonucu erken tanı olanakları yaygın olarak kullanıldığı için, meme kanserine bağlı ölüm oranı düşük kalmaktadır.
Türkiye’ de ise, bu konudaki toplum bilinci yeterince gelişmemiştir. Erken tanı olanakları yetersizdir. Bu olumsuzlukların sonucu, Türk kadını meme kanseri konusunda çağdaş erken tanı olanaklarından mahrum olduğu için, tanı çok geç konulmaktadır. Hastaların büyük bir çoğunda, ilk tanı sırasında çok geç kalındığı için,uygulanacak tedavi seçenekleri fazla olmamaktadır.

MEME KANSERİ TOPLU TARAMASI NASIL YAPILIR ?
Mamografi, memenin rontgen filminin çekilerek, kanserin erken dönemde saptanmasına yardımcı olan bir yöntemdir. Bu yöntem ile, toplumda belirli bir yaşın üstündeki tüm kadınların meme filmi çekilerek, meme kanseri erken safhada yakalanmaya çalışılır. Bu şekilde toplumda meme kanseri taramasının yapılabildiği mamografiye, tarama mamografisi denir.
Tarama mamografisi, dünyada en yaygın kullanılan meme kanseri erken tanı yöntemidir. Amerikan Kanser Enstitüsü, 40 yaş üzerindeki her kadının, yılda bir defa mamografi çektirmesini ve uzman bir hekim tarafından muayene edilmesini önermektedir. Türkiye’de gelişmiş teknolojik donanımlı mamografi merkezlerinin sayısı sınırlıdır. Bu aygıtların kalibrasyonu düzenli olarak yapılmamaktadır. Filmi çeken teknisyenlerin eğitim düzeyleri yeterli değildir. Bu filmi okuyup değerlendiren bir radyoloji uzmanın deneyimli olabilmesi için, yılda en az 8 bin mamografi filmini değerlendiriyor olması gereklidir. Türkiye’de tüm bu özellikleri taşıyan tanı merkezi sayısı oldukça azdır.

MEME KANSERİ TEDAVİSİNİ KİM YAPAR?
Meme kanserinin tedavisi, günümüzde multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Hastanın ilk ameliyatını yapan cerrah, ilaç tedavisini uygulayan onkolog, ışın tedavisini uygulayan radyasyon onkoloğu, teshisin konulmasında kilit rol alan patolog ve plastik cerrah mutlaka bir ekip çalışması içinde birlikte hastayı ele almalı ve hastanın tedavisini birlikte planlamalıdır. Bu hekimler meme kanseri konusunda yeterince bilgili ve uzmanlaşmış olmalıdır. Alınan memenin yerine, rekonstrüksiyon yapılarak hastaların bedensel kayıplarının en aza indirilmesi, çağdaş meme kanseri tedavisinin ayrılmaz parçasıdır. Bu nedenle plastik ve rekonstrüktif cerrahi, bu ekip içinde yerini almalıdır. Ameliyat sonrası erken dönemde kol ve omuz hareketlerinin kazanılmasında, geç dönemde kolun şişmesi şeklinde seyreden lenfödem tedavisinin yapılmasında, fizik tedavi ve rehabilitasyonun önemi çok büyüktür. Meme kanseri sadece hastayı değil, çevresindeki insanları da psikolojik olarak önemli ölçüde etkileyen bir sosyal bir sorundur. Böyle bir ekip içinde psikolojik desteği sağlayan psikoloğun bulunması, mutlaka gereklidir. Hastaların hemen tümü büyük bir bilgi açlığı içindedir. Özellikle beslenme konusunda kendileri yeterince bilgilendirilmemektedir. Ekip içinde bulunan bir diyet ve beslenme uzmanı, bu açığı kapatacaktır. Bu ekiplerin birlikte çalıştığı meme poliklinikleri, gelişmiş ülkelerin çoğunda vardır. Yapılan bilimsel araştırmalar, meme kanseri hastalarının, bu konuda uzmanlaşmış kliniklerde tedavi görmeleri ile, çok daha başarılı sonuçların alındığını göstermiştir.

MEME PROTEZİ NEDİR?
Meme ameliyatı olmuş ve plastik rekonstrüksiyon yapılmamış kadınlar, beden görümlerini korumak amacı ile protez meme kullanmaktadır. Batı ülkelerinde bu konuda eğitimli protez hemşireleri, hastanın ölçülerini almakta ve uygun protezin seçimine yardımcı olmaktadır. Bu hizmet, eğitim ve deneyim gerektirmektedir. Ülkemizde bu protezlerin satışı, sıradan satış elemanlarınca yapılmakta ve ülke alım gücünün çok üzerinde ücret istenmektedir. Uygun bir organizasyonla, bu sorun çözülebilir ve ücret üçte bire düşürülebilir. Bu sayede hizmet toplumun tüm kesimlerine yayılabilir.


WWW.NTVMSNBC.COM
MENOPOZ HAKKINDA
Stres menopoz belirtilerini artırır mı?
Stres vücudun her yerinde rahatsızlıklar yapan ciddi bir problemdir. Hassas olan her organ etilenir. Migren, mide problemleri, kolit vs. stres sonrası meydana çıkan şikayetlerdir. Menopozun erken başlamasında, ağır geçmesinde rol oynayabilir.
• Dini inancınızı güçlendirin. İnsanın kendini en yalnız hissettiği, çaresiz kaldığı zamanda güveneceği dayanacağı tek varlık Allah (cc) dır. “Düşen uçakta ateist olmaz” sözü bunu ne güzel ifade ediyor. İbadetlerinize ağırlık verin.
• Beslenmenize dikkat edin. Stresle başa çıkabilmeniz için özellikle B ve C vitamini bol olan yiyecekleri tercih edin.Günde bir öğün mutlaka dengeli beslenmeye çalışın. Süt yada süt muadili ürünler, yumurta, tahıllar, taze meyve ve sebzeleri bol miktarda tüketin.Yağ, şeker ve tuza dikkat edin. (B vitamini bütün tahıllar, yumurta, fındık kırmızı ette, C vitamini ise bütün meyve ve sebzelerde mevcut.)
• Aldığınız kafein miktarına dikkat edin. Çay, kahve kola gibi içecekleri sınırlandırın.
• Dinlenmenize uyku saatlerine dikkat edin.
• Çevrenizle güzel iletişim içerisinde olun. Inzivaya çekilmeyin. Sevdiğiniz insanlarla bol bol biraraya gelmeye çalışın. Akrabalarınızla ilişkilerinizi devam ettirin. Onlara minik olaylarla kızıp küsmeyin. Yargılamayın, affedici olun. Geniş gönüllü olmaya çalışın. Güç durumlarla karşılağtığınız zaman size ilk koşan onlar olacaktır. Onlar dünya meşgalesi ile sizleri aramasa bile siz onları arayın. Birlikte yemek yiyin. Onlarında sizin dualarınıza, desteğinize, tavsiyelerinize ihtiyacı vardır.
• Konuşabileceğiniz, dertleşebileceğiniz arkadaşlarınız olsun. Atalarımız “ev alma komşu al demişler”. Ingiltere’de yapılan bir araştırmada yalnız yaşayan hanımların arkadaşları olan hanımlardan daha çok sitrese girdiğini tesbit etmişler.
• Mümkünse evinizde çiçek yetiştirin. Onlarla konuşun. Açan çiçekleri kolayın. Yetiştirdiğiniz bir saksı çiçeği bir dostunuza hediye edin.
• Spor, yürüyüş yapın. Beslenmenize dikkat ederek fazla kilolardan kurtulun. Insanın kendi fiziksel görünümü ile barışık olması stresle başa çıkabilmesi için önemlibir faktördür. Spor, yürüyüş gibi etkinlikler kendinizin güçlü olduğunu düşündürecek, kendinize güveni artıracaktır. Yalnız hızlı kilo vermek sakıncalı. Vücudunuz zayıf düşebilir. Birde stresli olduğunuz zaman yemek yememeye gayret edin. Mümkündse ev dışına çıkın.
• Birtakım sosyal çalışmalar içerisine girin. Sizden daha sıkıntıda olan insanların ellerinden tutun. Birilerine yardım etmenin huzurunu yakalayın. Varsa torunlarınızla oynayın. Çünkü onlarında sizin sevginize, ilginize ihtiyacı var. Dünya telaşına kapılan, çocuklarıyla yeteri kadar ilgilenemedikleri anne ve babaların eksikliklerini onlara hissettirmeyin. Göreceksiniz hayat çok güzel olacak.
• Bu arada doktorunuzun tavsiyelerini ve kullanacağınız ilaçlarınızı unutmayın.
• Son zamanlarda babamın yaptığı bir etkinlikten bahsedebilirim. Kendisi kitap, gazete okumayı çok seviyor. Biz çocuklarının, torunlarının ilgilendikleri konuları gazete küpürlerini kesip ilgili kişiye veriyor. Okuduğu kitapları özetliyor ve bizlere anlatıyor. Bu onu çok mutlu ediyor. Zira bir taraftan sevdiği kitaplardan ayrılmıyor. Birtaraftan da bizlere yardım etmenin huzurunu yakalıyor.

Menopoza girdikten sonra yüzümde istemediğim birtakım tüyler çıktı. Normal mi?
Menopoza girene kadar vücutta östrojen hormonu hakimdir. Az miktarda bulunan androjen hormonunun etkisi görülmez. Menopozdan sonra östrojen hormonu olmayacağı için androjen hormonunun etkisi artar. Buna bağlı yüzde erkek tipi tüylenme olur. Bu kıllar birtakım yöntemlerle yok edilebilir (ağda, tıraş, kıl dökücü kremler, kıl köklerinin elektirikle yakılarak yok edilmesi gibi).

Kendimi çok yorgun hissediyorum. Menopozla bir ilgisi var mı?
Hanımların en cok şikayetlerinden birisi. Artık bedeniniz eskisi kadar güçlü değil. Sıcak basmaları gece uykusuzlukları uykusuzluğu yapıyorsa, sabahleyin yorgun kalkmanız normal. Bu dönemin psikolojık problemleride günü yorgun geçirmenize sebeb olur. Kendinizi bırakmayın. Üretici olun. Sebzeden zengin beslenin. Özellikle yürüyüşler rahatlatacaktır.

Osteoperoz kemik erimesinden kurtulmak için ne yapabilirim ?
Kemik erimesi kemiklerdeki kalsiyumun azalması ile ilgili bir olay. Burada çocukluktan hatta anne karnında ki dönemden itibaren alınan kalsiyum çok önemlidir. Zararın neresinden dönülürse kardır. Şu andan itibaren olsa bile kalsiyumdan zengin gıdalarla beslenin.(sut ve süt ürünleri, bol sebze ve meyve.baklagiller gibi), Kalsiyumun vücuda yerleşmesine mani olan her türlü yiyecek ve içecekten vaz geçin (çay, kahve, kolalı içecekler gibi). Hareketli olmak çok önemli. Oturmak kemiklerdeki calsiyumun atılmasını artırıyor. Kemik kırıkları olan riskli bir aileye mensupsanız mutlaka dr.unuza müracaat ederek tavsiye ve tedavilerini uygulayınız.

Sokağa çıkarak yürüme imkanım yok. Evde ise yürüme bandı m yok. Menopozdaki kadınlara bol yürüyüş tavsiye ediyosunuz. Ne yapabilirim?
Yürümek illa da bu söylediğiniz şartlarda olmaz. Evinizde en uzak mesafede olmak üzere iki nokta belirleyiniz. Bu noktalar arsında belirli tempoda yürümeye çalışınız. Zorlanıyorsanız. Yürüme zamanını ikye, üçe bölebilirsiniz. Ama mutlaka yürüyünüz.

Östrojen nedir? Nerede oluyor?
Östrjen kadınların yumurtalıklarından üretilen bir hormondur. Ergenkik dönemiyle birlikte üretilir.menopoza girince biter. Fiziksel veruhsal olarak kadınlık karekterlerinin oluşmasını sağlar. Suni olarak da yapılır. Hangi tür hormon kullanmanız gerektiğine doktorunuz karar vermeli.

Hormon tedavisi kullanırsam nelere dikkat etmeliyim?
Senede 2 defa veya en az bir defa doktora gitmelisiniz. Vücudunuzda bir değişiklik hissederseniz mutlaka gidiniz. Hormon tedavisi uygulanırken güneşte gezmek doğru değil. Güneşin ulaştığı yerlerde koyu renkli lekeler oluşur.

Menopoza girdikten sonra şeker tüketimimi azaltmam söyleniyor. Şeker hastası değilim ayrıca ailemde de şeker hastası yok. Neden böyle bir kısıtlamaya gitmeliyim?
Aşırı şeker, B vitamini kompleksini ve mineralleri yok eder. Halbuki bunlar menopoz döneminde çok önemlidir. Yine aşırı şeker kullanımı kan şekerinin dengesizliğine sebep olur ve şeker hastalığını tetikler. Menopozda metabolizmanın yavaşlaması alınan şekerlerin kiloya dönüşmesi demektir. Bu da sizin hareketlerinizi kısıtlayacağı için dikkatli olmak gerekir.

Doktora gittiğim zaman ne söyleyeceğimi unutuyorum. Buda aramızda gerginliğe sebep oluyor gibi düşünüyorum. Ne yapmalıyım?
Bu dönem de hassasiyetinizin artması, heyecan nedeniyle de söyleyeceklerinizin bir kısmını unutmanız çok normal. Gittiğiniz doktordan tam anlamıyla faydalanmak istiyorsanız, elinizde bir soru kağıdınız olsun. Değişik zamanlarda aklınıza gelen soruları veya yaşadığınız olayları yazmayı ihmal etmeyin. Böylece doktora gittiğinizde kısa zamanda bir çok sorunuza cevap alacak ve rahatlayacaksınız.

Menopoz dönemini zinde olarak geçirmek istiyorum. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?
Vücudumuzun doğru yakıt aldığı zaman güzel çalışabileceğini hiç unutmayın. Bunun yolu dengeli beslenmeden geçer. Çok yorgun ve aç olduğunuz zaman önünüze gelen şekerli bir kahveye, kremalı bir pastaya, çikolataya, birkaç dilim baklavaya hiçbir şekilde karşı koyamazsınız. Ancak bunun kısa süreli bir enerji sağlayacağını, mutluluk vereceğini unutmayın. Sağlığınız için daha güzel sonuç verecek vitamin, mineral, lifli besinleri tercih etmeniz gerekir.
Kahvaltı yapmayı ihmal etmeyin. Günün en önemli öğünüdür. Son zamanlarda daha fazla olmak üzere günlük koşuşturma içerisinde bu öğün unutulmaktadır. Sabah saaat 8den evvel yapacağınız kahvaltı vücudunuzun mutluluk hormonu salgılamasına sebep olacak, güne mutlu başlayacaksınız. Şayet aç gezecek olursanız kan şekeriniz düşecek, stres hormonunuz salgılanacak; günü sıkıntılı ve sinirli geçireceksiniz.
Su içmeyi unutmayın. Yaz ve kış mevsimlerinde değişiklik göstermesine bağlı günde 1, 5-2 litre (6-8 bardak) su içmelisiniz. Vücudunuzda su eksikliği olursa güçsüz düşer, kendinizi yorgun hissedersiniz. Vücut ağırlığınızın %2 si kadar su kaybederseniz enerjinizin %20 sini kaybetmiş olursunuz. Su içtiğiniz zaman idrar yolu enfeksiyonlarının azaldığını da göreceksiniz. Ayrıca diyet uzmanları kilo almaya karşı suyu öneriyorlar.
Kızartmalardan, karbonhidrattan, tuzdan uzak durun. Sucuk, sosis, salama dikkat edin. Özellikle stresli olduğunuz zamanlar lezzet ağırlıklı bu tip besinleri alma ihtiyacı hissedersiniz. Bu tür besinlerin sindirimi zordur ve sizi yorgun düşürür. Vücudunuza rahatlık verecek meyve, sebze gibi besinleri tercih ediniz.

Menopozun getireceği sıkıntıları azaltabilirmiyim? Bunun için ne gibi tedbirler almalıyım?
Elbette. Bazı tedbirler almak mümkün. Beslenmenize dikkat edebilirsiniz. Süt yada süt mamüllerini tercih edebilir, Meyve zebze ağırlıklı beslenirsiniz. Karbonhidratlardan uzak kalmaya çalışırsınız. Hayata güzel bakmayı kendinize pirensip edinirsiniz. Çevrenizdeki insanlara yardım edebileceğiniz bir sosyal çalışma içerisine girebilir, hareketli bir yaşam tarzını benimsersiniz. Bir çocuğun göz yaşını silebilmek; bir ailenin yıkılmasını önleyebilmek; okula gidemeyen bir çocuğun hangi sebeble olursa olsun, gitmesine yardımcı olabilmek, komşu hanıma kur”an öğretebilmek, sizi çok mutlu edecektir. Istekli olursanız kendi çapınızda, becerilerinize göre daha birçok yapabileceğiniz işler bulabilirsiniz. O kişi için dua etmek bile ne kadar önemli. Unutmayın en güzel dua mü”minin mü”min kardeşine yaptığı duadır. Bütün bunlar kendinizi düşünmenize engel olacaktır. Ağrıyan bir organınızın acısını hissetmeyeceksiniz. Akşam yastığınıza başınızı koyduğunuzda gülümseyen bir çift göz göreceksiniz. Bu sizi mutlu edecek. Yarın ne yapabileceğinizin hayalini kuracaksınız. Ve günleriniz dolu dolu geçecek.
On Soruda Boyun Fıtığı!...


Ağrılar söz konusu olduğunda boyun ağrıları ilk sıralarda yer alıyor. Modern yaşamın ve sürekli bilgisayar karşısında çalışmanın bir sonucu olan bu ağrıların kökeninde ise çoğu zaman boyun fıtığı yatıyor. Bu konuda çare yine teknolojiden geliyor, en yeni yöntemlerle hem erken teşhis, hem de tedavi eskiye kıyasla çok kolay. Anadolu Sağlık Merkezi Nöroşirurji Uzmanı Prof. Dr. Tuncer Süzer on soruda boyun fıtığı ile ilgili bilgi verdi.
1- Boyun ağrıları neden oluşuyor?
Özellikle çalışan kesimi etkisi altına alan boyun ağrıları her yaş grubunda karşılaşılan önemli bir sorun. Her üç kişiden biri, hayatı boyunca en az bir kez boyun ağrısından yakınıyor. Boyun ağrıları boyun omurgasını oluşturan omur ismi verilen kemiklerin, eklemlerin, omurların arasında yer alan disklerin ve omurga çevresindeki kas ile bağların bozulması sonucu gelişiyor. Modern yaşamın getirdiği olumsuzluklardan biri olan boyun ağrılarına boyun fıtığı, disk dejenerasyonu, boyun omurgasında kireçlenme, miyofasyal ağrı sendromları, romatizma, osteoporoz, kötü duruş ve boynu kötü kullanma ile tekrarlayan strese bağlı zedelenme gibi pek çok neden yol açıyor. Boyun ağrılarının en önemli sebebi ise boyun fıtıkları.
2- Boyun fıtığı nedir?
Boynumuz yedi adet boyun omurundan oluşuyor. Omurlarımızın arasında da hareket edebilmemizi sağlayan diskler yer alıyor. Disk ismi verilen bu yapı içerdiği su ve kollajen yapı sayesinde omurga üzerine binen yükü absorbe ediyor. Aynı zamanda iki kemik dokunun birbirine temas etmesini engelliyor. Yaş ilerledikçe veya travmalar sonrasında disk dokusu suyunu kaybedip daha sert ve hareketi kısıtlı hale geliyor. Vücudumuzun yükünü taşıyan bu disk dokusu dejenere olduğu zaman hastalık ortaya çıkıyor. Diskin dış kısmındaki daha sert olan yapıdaki küçük yırtıklardan içteki yumuşak olan kısım dışarı çıkıyor. Bazen omur yapısı bozulduğu için omurlar üzerinde küçük kemik çıkıntıları ortaya çıkıyor. İçteki yumuşak yapının veya kemiklerin etraf dokulara baskı yapması sonucu ortaya çıkan tabloya “boyun fıtığı” deniliyor..
3- Boyun fıtığının belirtileri neler?
Boyun fıtığının en önemli belirtisi, ağrı. Hastalığın başlangıç döneminde boyun ve sırt ağrısı ön planda. Olay ilerledikçe dejenere olan diskin sinirlere baskı yapması sonucunda kollarda, parmaklara kadar inen ağrı ve uyuşmalar ortaya çıkıyor. Bir süre sonra sinirin baskı altında kalmasına bağlı olarak kuvvet azalması başlıyor. Tedavi edilmeyen ileri olgularda omurilik baskı altında kalınca bacaklarda güçsüzlük ve idrar kaçırma gibi oldukça tehlikeli bir dönem başlıyor.
4- Tanı nasıl konuluyor?
Hastaların anlattıkları şikayetler teşhis için yardımcı oluyor. Kesin tanı muayene ve MR incelemesi ile konuluyor. Benzer şekilde boyun ve kol ağrısı yapabilen diğer hastalıklardan ayırıcı tanısının yapılması tedavi planlaması için oldukça önemli. Benzer şekilde ağrılara yol açan boyun omurlarını tutan tümör veya enfeksiyonların gözden kaçmaması için muayene ve radyolojik incelemeler büyük önem taşıyor.
5- Hangi tedavi yöntemlerinden yararlanılıyor?
Sanılanın aksine, boyun fıtığında cerrahi tedavi son çare olarak görülüyor. Hastaların büyük çoğunluğu için yatak istirahati, ilaç tedavisi veya fizik tedavi yeterli geliyor. Başlangıç döneminde şiddetli ağrı varsa istirahat ve ilaçlar veriliyor. Ağrı azaldığı dönemde ise fizik tedavi programı öneriliyor. İlaç olarak ağrı kesici, ödem azaltıcı ve kas spazmını çözücü ilaçlar veriliyor. Özellikle akut dönemdeki boyun zedelenmelerinde de kısa süreli kullanım için boyunluk verilebiliyor. Fakat uzun süre boyunluk kullanılması boyun kaslarını zayıflatacağı için önerilmiyor. Bunların dışında bazı seçilmiş olgularda enjeksiyonlar yapılarak ağrı azaltılabiliyor.
6- Fizik tedavide neler yapılıyor?
Boyun fıtıklarının çoğunda fizik tedavi ile düzelme sağlanabiliyor. Yumuşak doku ve sinir kökü baskısına bağlı ağrıları gidermek ve spazm oluşan kasları gevşetmek için kızıl ötesi ışınlar, sıcak uygulamaları, ultrason ve elektriksel uyarı uygulanıyor.
7- Ne zaman cerrahi tedaviye başvuruluyor?
Boyun fıtığının tedavisinde cerrahi yönteme ortalama on hastadan birinde başvuruluyor. Cerrahi tedavi ancak ilerleyici kas gücü kaybı, duyu kusuru ve refleks kaybı olacak şekilde kol sinirlerine ve omuriliğe baskı yapan boyun fıtıklarında, tedaviye rağmen şikayetleri süren hastalara, omurga kırığı ile omurga kayması olanlara, ciddi omurilik ve sinir baskısı olanlara yapılıyor. Ayrıca omurgada tümörü veya enfeksiyonu olan hastalara da yine cerrahi tedavi uygulanıyor.
8- Cerrahi tedavi kesin çözüm sağlıyor mu?
Boyun fıtığında cerrahi tedavinin amacı, omurilik ve sinir dokusuna olan baskıyı ortadan kaldırmak. Bir başka deyişle fıtığı yok etmek. Bunun sonucunda da hasta ağrı, kolda uyuşma ve güç kaybı gibi yakınmalarından kurtuluyor. Günümüzde uygulanan cerrahi operasyonlar boyun fıtığında kesin çözüm sağlayabiliyor. Üstelik, yeni yöntemler, gelişebilecek olan komplikasyonların da ortadan kalkmasını sağlayabiliyor.
9- Boyun fıtığı operasyonu nasıl uygulanıyor?
Boyun fıtığında; servikal laminektomi, önden veya arkadan diskektomi ile korpektomi gibi çeşitli tedavi seçenekleri var. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de klasik ameliyatlar ön taraftan, boynun ön yüzünde, genellikle sağ taraftan 4-5 santimlik bir kesiden girilerek uygulanıyor. Ameliyat Mikroskobu kullanılarak fıtıklaşmış olan disk materyali çıkartılıyor ve kollara giden sinirlerin etrafındaki kemikler açılarak sinir rahatlatılıyor. Disk boşaltıldıktan sonra omurların çökmemesi, ilerde gelişebilecek deformitenin önlenmesi ve sinirin geçtiği alanın genişletilmesi için o bölgeye kemik veya titanyumdan yapılı greft veya kafes konuluyor.
10- Boyun ağrılarını önlemek için nelere dikkat etmeli?
Masa başında çalışıyorsanız, kol destekli bir sandalyede, omuzlarınız geride ve ayaklarınız yere değecek şekilde oturun. Sırtınıza ve belinize arkadan destek verin. Ensenize de bir yastık ile destek sağlayın. Sandalyeden öne doğru kayarak kalkın. Uzun süre bilgisayar kullanmak, kitap ve gazete okumak, televizyon seyretmekten sakının. Yüksekten bir şey alacaksanız, merdiven kullanarak o yüksekliğe yakın olmaya çalışın. Ani ve sert hareketlerden kaçının. Özellikle iş yaparken rahat ve sıkmayan kıyafetler giyin. Masada otururken kısa aralar verip, ayağa kalkın. Kısa yürüme ve gerinme egzersizleri yapın. Çok sayıda veya kalın yastıkla yatmayın, televizyon izlerken kanepenin koluna başınızı dayayıp, uyuyakalmayın. Ayrıca telefonun ahizesini omuz ile boynuzun arasına sıkıştırarak konuşmayın. Omurga sağlığınız için yüzmeyi de ihmal etmeyin.
www.ailem.com
Kanser nedir?
Kanser, günümüzün en önemli sağlık sorunlarından birisi. Sık görülmesi ve öldürücülüğünün yüksek olması nedeniyle de bir halk sağlığı sorunu.
Anormal hücrelerin kontrolsüz çoğalması ve yayılması olarak tanımlanan kanserin sebebi, belirtileri, tedavi ve korunma yöntemleri...

Ülkemizde 1970’li yıllarda sebebi bilinen ölümler arasında 4. sırada yer alan kanser, son yıllarda kardiyovasküler sistem hastalıklarından sonra 2. sıraya yükseldi.

Kanserin sebebi nedir?
Çevresel ve içsel nedenler olarak ikiye ayrılabilir. Çevresel nedenler (kimyasal, radyasyon, viruslar gibi) ve içsel nedenler (hormonal, bağışıklık bozuklukları, kalıtsal mutasyonlar ve diğer genetik nedenler gibi) birlikte veya ardışık olarak hücreleri etkileyerek uzun yıllar içinde kansere yol açabilirler.

Hangi organlarda kanser olur?
Kanser tek bir hastalık olmayıp, vücuttaki tüm doku ve organlarda kanser gelişebilir.

İyi huylu ve kötü huylu tümör ne demektir?
İyi huylu tümörler kanser değildir. Başka bölgelere yayılmazlar. Tamamen çıkartıldığı zaman genellikle tekrarlamazlar. Kötü huylu tümörler ya da kanser ise komşu organ ve dokulara yayıldığı gibi, lenf ve kan yoluyla uzak organlara da yayılır. Uzak organlardaki yayılımına metastaz (yayılma) denir.

Sigarayı bırak, kanser riskini azalt

Kanser ne sıklıkla görülen bir hastalıktır?
Erişkinlerde her yıl 100 bin nüfus için 150-300 kişi kansere yakalanır. Ülkemizde her yıl 150 bin kişinin kansere yakalandığı tahmin edilir.

Kanserden korunmak mümkün mü?
Sigara ve alkol kullanımı ile gelişen kanserlerin önlenmesi mümkün. Bu maddelerin kullanılmaması ile tam koruma mümkün olur. Ayrıca güneş ışınlarından korunma ile deri kanserinden çok yüksek oranlarda korunmam mümkün. Kanserden korunmada beslenmenin de rolü büyük.

Kanserden nasıl korunabilirsiniz?
Sigara içmeyerek, beslenme alışkanlıklarına ve yaşam tarzına dikkat ederek, güneş ışınlarından korunarak kanserden korunmak mümkün.
Sigara ve tütün kullanımından kaçınmak:
Sigara ve tütün ürünlerinin akciğer kanseri, ağız, yutak (farinks), soluk borusu (larinks), yemek borusu, pankreas, rahim ağzı (serviks), böbrek ve idrar torbası (mesane) kanserlerine yol açtığı kesin olarak biliniyor. Bu nedenle sigarayı içmeyerek bu kanserlerdenkorunubilirsiniz.
Sadece sigara içenler değil, pasif sigara içicileri de bu hastalıklara karşı risk altında bulunur.
Beslenme ve diyet:
Bitkisel kaynaklı besinlerin fazla tüketilmesi, özellikle hayvansal kaynaklı yüksek yağlı gıdaların sınırlandırılması, bitkisel yağların tercih edilmesi, fiziksel olarak aktif olup, egzersiz yapılması ve ideal ağırlığın korunması, alkol tüketiminin sınırlandırılması kanserden korunmada etkin rol oynuyor.
Güneş ışınlarından korunma:
Bazal ve skuamöz hücreli deri kanserleri güneş ışınlarına maruz kalma sonucunda ortaya çıkıyor. Bu nedenle güneş ışınından korunulması ile bu kanserlerin gelişimi engellenebilir.

Kanserle mücadelede eğitim şart

Erken tanı işe yarar mı?
Kişilerin kendi kendini muayenesi, kontrol muayeneleri ve taramalar ile erken tanı mümkün. Böylece hastalığı daha erken tanı konulabildiğinden tedavi şansı da yükseliyor. Buradan hareketli hiç şikayeti olmayanlar bile düzenli doktor kontrolleri yaptırmaları öneriliyor.
Erken tanı için bazı öneriler:
Meme kanseri:
40 yaş ve üzerindeki kadınlar her ay kendi kendine meme muayenesi yapmalı, yılda bir kez doktor muayenesi ve mamografi yaptırmalı. 20-39 yaşındaki bayanlar ise her ay kendi kendine meme muayenesi yapmalı, 3 yılda bir de mamografi yaptırmalı.
Kalın Bağırsak Kanserleri:
50 yaşından sonra dışkıda gizli kan testi, belirli aralıklarla sigmoidoskopi, kolonoskopi ve bağırsak filmi çekilebilir. (Ayrıntı için doktorunuza danışınız.)
Rahim kanserleri:
Cinsel olarak aktif olanlar ve 18 yaşın üzerinde olanlar yılda bir kez PAP testi ve pelvik muayene yaptırmalı. Ardışık üç muayene normalse daha seyrek yapılabilir.
Prostat kanseri:
50 yaş ve üzerindeki erkekler yılda bir kez doktor muayenesi ve PSA (prostat spesifik antijen testi) yaptırmalı.

Kanserin başlıca belirti ve bulguları nelerdir?
Kanserin belirti ve bulguları köken aldığı doku ve organlara göre değişir. Hatta bazen hiç belirti ve bulgu vermeden kontrol muayenelerinde kanser tanısı konulabilir.
Aşağıdaki belirtilere dikkat edin:
Dışkılama ve idrar alışkanlıklarında değişiklikler
Uzun süren, iyileşmeyen yaralar
Beklenmeyen kanama ve akıntılar
Meme veya başka organlarda elle hissedilen şişlikler
Yutma güçlüğü veya hazımsızlık
Siğil ve benlerde belirgin değişiklik
Uzun süren ses kısıklığı ve öksürük

Bu bulgular her zaman kanser demek değildir. Ancak nedenlerinin belirlenmesi için mutlaka bir doktora başvurulması gerekir. Kanser bulaşıcı bir hastalık olmayıp, erken tanısı ve tedavisi mümkün bir hastalık grubudur.

Kanser nasıl tedavi edilir?
Cerrahi, radyoterapi, kemoterapi, hormonoterapi, immünoterapi başlıca tedavi yöntemleridir.

Kanserden kurtulmak ne oranda mümkündür?
Tüm kanser türleri birlikte değerlendirildiğinde erişkin kanserlerinde % 60, çocuk kanserlerinde ise % 77 oranında iyileşme mümkündür. Ancak hastalığın cinsi, yaygınlığı, uygulanan tedavi gibi bazı faktörler tedavi şansını doğrudan etkiler.


http://www.ntvmsnbc.com
Ergenlik dönemi, çocukluktan gençliğe geçiş dönemidir. Ancak bu dönemde bir takım değişiklikler yaşayan gençler, zaman zaman bazı sorunlarla da karşılaşabilmektedirler. Biz de bu sorunlar ve anne babaların yapması gerekenler konusun Pedagog Ali Çankırılı’ya sorduk.

- Ergenlik ne zaman ve nasıl başlar?

- Ülkemizde kızların 11 yaşında, erkeklerin 13 yaşında ön ergenlikle tanıştığı söylenebilir. Ancak bu rakamlar ortalama değerler olup iklim, beslenme, sağlık ve soya çekim gibi etkenler sebebiyle ön ergenliğe geçiş yaşı çocuktan çocuğa değişebilir. Buna göre erkeklerde ön ergenliğe geçiş yaşı ortalama 12-14, kızlarda 10-12’dir. Yani bir erkek çocuğu 12 yaşında ön ergenliğe geçerken bir başka erkek çocuğu 14 yaşında geçebilir. Bu konuda anne babaların telaşlanmasına ve gençleri birbiriyle kıyaslamasına gerek yoktur.
Çoğu zaman ergenlik (adolescence) tabiri yanlışlıkla “buluğ evresi” dediğimiz erinlik (puperty) tabiri ile aynı anlamda kullanılır. Aslında buluğ evresi cinsel organların üreme fonksiyonlarını icra edecek olgunluğa ulaşması sırasında yaşanan, kızlarda ay halinin, erkeklerde ıslak rüyanın görülmesi ile kendini belli eden hızlı ve kısa süreli bir hormonsal değişikliktir. Bu hızlı değişme kızlarda yaklaşık 6 ay, erkeklerde 2 yıl kadar sürebilir. İlk ay halini 10 yaşında gören kızlar olduğu gibi 16 yaşında görenleri de vardır. İlk ay hali çoğunlukla 11-13 yaşlar arasında görülür. İlk ıslak rüyayı kimi erkekler 13 yaşında görürken, kimileri de 15 yaşında görebilir. Ancak bunun ortalaması 13-14 yaşlarıdır.
Fiziksel gelişmede olduğu kadar cinsel gelişmede de hormonların büyük etkisi vardır. Hipofiz bezi tarafından salgılanan büyüme hormonu aynı zamanda tiroide ve adrenal gibi iç salgı (endokrin) bezlerini de harekete geçirerek cinsiyet hormonlarında salgı artışına neden olur. Cinsiyet hormonları tarafından uyarılan er bezleri (testisler) ve yumurtalıklar (overler) erkeklik (androjen) ve dişilik (östrojen) hormonları üreterek genci buluğa hazırlar.
Laboratuar araçlarının kısıtlı olduğu zamanlarda yapılan testlerde erkeklerin sadece erkeklik (androjen) hormonu, kızların da sadece dişilik (östrojen) hormonu salgıladığı varsayılıyordu. Ancak test araçları geliştikçe bunun böyle olmadığı, erkeklik ve dişilik hormonlarının her iki cinste de bulunduğu, ancak kızlarda östrojen hormonlarının daha etkin, erkeklerde ise androjen hormonlarının daha etkin olduğu görülmüştür. Kızlarda buluğa geçiş sırasında etek ve koltuk altlarında görülen kıllaşma yumurtalıklarda üretilen erkeklik hormonu tarafından gerçekleştirilmektedir. Bazı kızların yüzlerinde, kol ve bacaklarında görülen aşırı kıllaşma erkeklik hormonlarının fazla salgılandığını göstermektedir. Bu tür anomaliler hormon tedavisi ile düzelebilmektedir.
EN DOĞRU ADRES
- Ergenliğe geçişte çocuklar ne gibi psikolojik sorunlar yaşar? Anne babalar bu sorunlar karşısında gençlere nasıl davranmalıdır?

- Kendilerini gencin anne ve babası olmaya hazırlamayan, yani çocuğunun ergenlikte yaşayacağı zihinsel ve duygusal fırtınalar, gelgitler konusunda bilgi sahibi olmayan ve bu konuda çocuğunu bilgilendirmeyen anne babalar çocuğuyla “kuşaklar arası çatışma” dediğimiz sıkıntılı bir dönem geçirmek zorunda kalmaktadırlar.
Vücudu hızlı bir hormon salgısına maruz kalan genç, zihinsel ve duygusal olarak bu hıza ayak uyduramaz. Bu konuda önceden doğru ve sağlıklı bilgi edinmeyen geçler, ergenliğe geçişte duygusal travmalar yaşar. Bilginin en doğru adresi anne babalardır. Anne babalarıyla iletişim kuramayan, cinsel konularda soru soramayan gençler, merak ettikleri bilgiyi çoğu zaman sağlıksız olan yollardan edinmeye çalışacaklardır. Buluğa aniden giren gençler, çölde fırtınaya yakalanmış gibi ne yapacaklarını şaşırırlar. Özellikle kızlar büyümekte olan göğüsleri sebebiyle anneden, babadan ve çevreden utanır, geniş gömlekler giyerek bu gelişmeyi gizlemeye çalışırlar. İlk aybaşı kanamasında bir hastalığa yakalandıklarını zannederek, korkuya kapılır, panik depresyon yaşarlar. Utançtan anne ve babalarının yüzüne bakamaz, odalarına kapanır, okula gitmek, dışarı çıkmak istemezler.
Ön ergenlikte gençler karşı cinse ilgi duymaya başlar, onlar tarafından beğenilmek için saç tıraşından giyimine, dinlediği müzikten sohbet konularına kadar modaya uygun hareket gayret ettiği görülür. Gürültülü müzikten hoşlanır. Genç üzerinde arkadaş grubunun etkisi fazladır. Onların gözünden düşmemek için ailesiyle çatışmayı göze alır. Arkadaşlarının eleştirilmesinden hoşlanmaz. Anne babanın yanlışlarını bulup yüzlerine vurmaktan zevk alır.
Güzel ve yakışıklı görünmek için ayna karşısında saatler geçirir. Duyguları hızlı iniş çıkışlar gösterir. Çabuk sevinir. Çabuk üzülür. Bir gün önce sevdiğini söylediği arkadaşından bir gün sonra nefret ettiğini söyleyebilir. Çabuk sinirlenir, olur olmaz şeyleri problem yapar. İstekleri artmıştır. Kendisine tanınan hakları az bulur. Evdeki kuralların çokluğundan ve sertliğinden yakınır. Anne babanın uyarı ve nasihatlerine birden tepki gösterir, ters cevaplar verir. Verdiği sözde durmaz, sıkıştığında yalan söyler, dönüş saatine uymaz, yemeğe geç kalır. Odası dağınıktır. Savruk ve sakardır. Sık sık bir şeylere çarpıp devirir. Oburlaşmıştır, mutfağa girip çıktıkça bir şeyler atıştırır. Gel git akıllıdır. Her gün plan yapar, ama yaptığı plana uymaz. Derslere ilgisi azalmış, çalışma düzeni bozulmuştur. Cep telefonu elinden düşmez, arkadaşlarına mesaj yollar. Gizliliğe önem verir. Cep telefonunun ve eşyalarının karıştırılmasından hoşlanmaz. Bilgisayara meraklıdır, ancak faydalı ve zor programları öğrenmek yerine internette sohbet (chat) yapmayı ve oyun oynamayı tercih eder.
Dersin başına oturur, ama uzun hayaller kurmaktan bir türlü kendini derse veremez. Anne babanın okul başarısı konusunda hassas olduklarını bildiği için, “okuyup ta ne olacak, futbolcular ve şarkıcılar daha çok kazanıyor, ben şarkıcı olacağım,” der. İstemekle şarkıcı olunamayacağını, bu işin yetenek, tahsil ve emek gerektirdiğini bilir; ama anne babayı kızdırmak ve tepkilerini ölçmek için ister. Aykırı fikirler ileri sürmekten, anne babanın yanlışlarını bulmaktan zevk alır gibidir.
Anne babalar, birkaç sene içinde düzelecek olan bu hızlı değişimlerin normal olduğunu bilmeli; gençle çatışma yaşamamak için sabretmeli, şiddet ve baskıya baş vurmamalıdır.
YARDIM ALMAK GEREKEBİLİR
- Ergenlik konusunda bilgi sahibi olmayan anne babaların çoğu yukarıda saydığınız ve normal olduğunu söylediğiniz belirtiler karşısında paniğe kapılmakta, gencin psikolojik yardım alması gerektiğini düşünmektedir. Sizce hangi belirtilerde psikolojik yardım alınması gerekmektedir?

- Ergenlerde psikolojik yardım almayı gerektiren belirtileri kısaca şöyle sıralayabiliriz:
Sıklıkla ağlama ve ağlamaya meyilli olma.
Her zaman zevk aldığı aktivitelerden artık hoşlanmama ve ilgisiz kalma.
İçe kapanma veya tam tersi hırçın ve saldırgan davranışlar gösterme.
Sinirli, sabırsız ve doyumsuz olma.
Normalden fazla uyuma ya da uyuyamama gibi uyku bozuklukları yaşama.
Ders çalışma isteği duymama, okul başarısında düşme.
Arkadaşları ve ailesi ile ilişkilerinin bozulması.
Bu belirtilerin en az altı ay süreyle devam etmesi ve düzelme göstermemesi durumunda anne babaların mutlaka bir psikologa baş vurarak psikolojik yardım almaları gerekir.

- Gençler sınav heyecanını ve karamsarlığı nasıl yenebilir?

- Psikologlar sınav heyecanı yerine “sınav kaygısı” ifadesini kullanırlar. Çünkü heyecanı doğuran kaygıdır. Sınav kaygısını yenebilmek için, kaygının nereden kaynaklandığını, yani sebeplerini bilmek gerekir. Şiddetli olmamak ve korkuya dönüşmemek şartı ile kaygının faydalı olduğunu, motivasyonu artırdığını ve sorumluluk duygusunu güçlendirdiğini söyleyebiliriz. Aşırı kaygıya yol açan ve gence rahatsızlık veren sınavın kendisi değildir, sınavın genç için taşıdığı anlamdır. Bir çok öğrenci sınavla birlikte kişiliğinin ve varlığının değerlendirildiğini düşündüğü için kaygı duyar. Yeterince çalışmadığı duygusu, sınav sonucunu hayati bir mesele olarak görme, kendisini başkalarıyla kıyaslama ve sınav sonucunu hayati bir mesele olarak görme kaygıyı artırır. Artan kaygı, beyinde öğrenmek için gerekli olan protein zincirlerinin kurulmasını engeller.
Kaygıya yol açan sebepleri incelediğimizde çoğunun gerçekçi olmayan düşünce kalıplarından kaynaklandığını görüyoruz. Kaygıdan kurtulmanın veya kaygıyı azaltmanın çaresi bu düşünce kalıplarını değiştirmektir. Eğer bu kalıplar değiştirilebilirse, sınava bakış açısı da değişecektir.
Kaygıya yol açan bu kalıplar neydi? Sanırım, kaygıya yol açan en etkili kalıp, “sınav sonucunu hayati bir mesele olarak görme” idi. Böyle düşünen genç kendisine şu soruyu sormalıdır: Bizden önce sınav başaramayan binlerce, hatta milyonlarca gencin hayatı mahvolmuş mudur? Hayır. Diğer kalıp neydi? “Yeterince çalışmadığı duygusu.” Çok çalışmak yeterince çalışmak mıdır? Çok çalışmakla çok şey öğrenebilir miyiz? Hayır. Çok çalışarak çok şey öğrenemeyiz, ancak planlı ve sistemli çalışarak çok şey öğrenebiliriz. Kaygıya yol açan bir başka kalıp, “kendisini başkalarıyla kıyaslama” idi. Denemelerde birinin benden yüksek puan alması onun sınavda da yüksek puan alacağını garanti eder mi? Hayır. Öyleyse başkasıyla değil kendimle yarışmalıyım. Her sınavda aldığım puan bir öncekine göre yükselme gösteriyorsa başarılı sayılırım.
Bakınız, kalıplar değişince bakış açısı ve düşünce şekli de değişiyor; fazla kaygı duymaya gerek kalmıyor.
NASIL BİR DİYALOG?
- Anne babalar ve yetişkinler, çatışma yaşamamaları için, ergenle nasıl bir diyalog kurmalıdır?

- Anne babalar ve yetişkinler ergenin yaşamakta olduğu o fırtınalı ve inişli çıkışlı dönemi anlamadıkları veya ciddiye almadıkları zaman çatışma yaşamaktan kurtulamazlar. Ergen çocuğuyla iyi geçinen anne babaları incelediğimizde çocukluğundan itibaren ona değer verdiklerini, onu sevdiklerini, onu ciddiye alıp dinlediklerini, duygularını açıkça dile getirmesine izin verdiklerini görüyoruz.
Ergenle anne babanın çatışması sadece ergenlik dönemine ait bir gelişme değildir. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, çatışmanın temeli çocukluğa dayanır. Çocukluk döneminde yeterince sevilmeyen, değer verilmeyen, duygularını açıkça ifade etmesine izin verilmeyen çocuklar, ergenliği çok zor atlatırlar. Ergenlik dönemi, anne baba desteğine en fazla ihtiyaç duyulan bir dönemdir. Bu desteği bulamayan gençler, çocukluk dönemleri de olumsuz geçmiş ise, aileden koparlar. Kopma, fiziksel olmaktan çok duygusal bir kopmadır. Genç, anne babanın ekonomik desteğine ihtiyaç duyduğu için, evi terk edemez. Anne baba ile aynı çatı altında yaşar, ama duygusal olarak onlardan uzaklaşmıştır; paylaşacakları bir şeyleri kalmamıştır.
Aileden, duygusal olarak kopan gençleri dinlediğimizde hak vermemek mümkün değil. Gençleri dinlediğimizde şu ortak şikayetleri dile getirdiklerini görüyoruz:
Bana neler oluyor bilmiyorum. Bedenimde, duygularımda ve ruhumda çok şeyler değişiyor.
Kendi kendime çalışacağıma söz veriyorum, ama çalışamıyorum.
Annemin, babamın ve öğretmenlerin gözünde ders çalışan bir makineyim. İyi çalışır, yüksek notlar alırsam beni seviyorlar.
Evde çocuk muamelesi görmekten bıktım. Ne zaman bir yanlış yapsam, “kocaman adam oldun,” diyorlar. Ama ne zaman bir istekte bulunsam, “sen daha çocuksun,” diyorlar.
Büyüdüğümü bir türlü kabul etmiyorlar. Ben bu evde yaşadıkça hep çocuk kalacağım.
Bizim evde büyükler eleştirilemez. Onlar her zaman haklıdır.
Her şeyime karışıyorlar. Telefonlarımı dinliyorlar, odama izinsiz giriyorlar, ceplerimi karıştırıyorlar, günlüğümü bile okuyorlar.
Anneme babama kişisel sorunlarımı açamıyorum. Beni suçlayacaklarından korkuyorum. Bu yüzden zayıf not aldığım zaman söylemiyorum. Bir kız arkadaşım olduğundan bile haberleri yok.
Beni en çok kızdıran şey annemin veya babamın, “biz senin yaşında iken...” diye başlayan uzun nutukları.
Annem babam beni hiç sevmiyor. Her sözüm, her davranışım onlara batıyor.
Annem babam, hiçbir şeyimi beğenmezler; yaptığım her işte mutlaka bir yanlış bulurlar.
Ergenin bu şikayetleri çoğu anne babaları kızdırmaktadır. “Biz nerede hata yapıyoruz?” diye özeleştiri yapmak yerine “biz her şeyi onların iyiliği için yapıyoruz, ama onlar bunu taktir etmiyorlar, nankörlük yapıyorlar” diyerek gençleri suçlamaktadırlar.

- Çocuğunun sigara, alkol ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar edindiğini öğrenen anne babalara nasıl davranmalarını tavsiye edersiniz?

- Anne babalarından yeterli sevgiyi, ilgiyi ve desteği bulamayan çocuklarda öz güven gelişmemekte; kendilerini değersiz ve kötü hissetmektedirler. Anne babalarının yanında değer bulamayan bu çocuklar, kendilerine değer veren, adam yerine koyan arkadaş çevresine sığınırlar. Sığındıkları arkadaş çevresi, genellikle kendileri gibi problemli ailelerden gelen çocuklardır. Bir araya gelmenin verdiği güçle kendilerini ihmal eden aileye baş kaldırırlar. Bu baş kaldırma fiziksel olmaktan çok ailenin değerlerine baş kaldırma şeklinde ortaya çıkan psikolojik baş kaldırmadır. Baş kaldırma sigara ile başlar; okuldan kaçma, hırsızlık ve alkol kullanımı ile tırmanış gösterir. Daha ağır vakalarda bunlara uyuşturucu kullanımı da eklenir.
Çocuklarında zararlı alışkanlıklar başladığını öğrenen anne babaların atacağı ilk adım, psikolojik yardım almaktır. Psikolojik yardım hem çocuğa hem aileye terapi vermekle başlar. Terapide öncelikle aileden çocuğun zararlı alışkanlıklara başlamasına yol açan hatalı tutumlarını değiştirmeleri istenir. Çocuğa da bilişsel (kognitif) terapi ile içinde bulunduğu durumun zararlarını fark etmesi sağlanır. Gerekirse ilaçla terapiye destek verilir.

- Terbiye için güzel sözün ve nasihatin işe yaramadığı yerde gence dayak atma ve ceza verme doğru mudur?

- Anne babalar çocuklarını terbiye ederken, genellikle kendi anne babalarından gördükleri gibi davranırlar. Çocukluğunda anne babasından dayak yiyerek terbiye edilen bir kadın veya erkek, anne baba olduğunda çocuklarını terbiye ederken sözün işe yaramadığı yerde dayağa baş vurmaktadır. Böyle bir anne babaya çocuğunu niçin dövdüğünü sorduğunuzda, onun iyiliği için dövdüğünü söyleyecektir. Dayak en kötü terbiye aracıdır. Anne baba çocuğunu döverken, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, çocuk üzerinde iyi etki bırakmayacaktır.
Konuya bir başka açıdan bakacak olursak, aslında incitici olan ve çocuk üzerinde kötü etki bırakan dayağın kendisi değildir; dayak sırasında kullandığı aşağılayıcı sözler ve takındığı düşmanca tavırdır. Çocuk veya genç, dayağı hak etmiş olsa bile, dayak sırasında anne baba tarafından aşağılandığı ve hakaret gördüğü zaman sevilmediği ve istenmediği duygusuna kapılır. Atalarımız “tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır” demişler. Tatlı söze bir de sevgiyi eklerseniz mutlaka tesirini gösterecektir.
GÖNÜL BİR DOST İSTER
- İnternetin gençler üzerindeki olumsuz etkileri nelerdir?

- Geçenlerde bir anne aradı. Çocuğunun kötü arkadaşların kurbanı olduğunu, internet kafeye alıştığını, eve geç geldiğini, derslerini aksattığını; ne iyi sözün ne cezanın ne de dayağın bir işe yaramadığını söyledi ve psikolojik yardım istedi. Çocuğuyla konuşup konuşmadığını sordum. Annenin anlattıklarından ortaya şöyle bir hikaye çıktı: Çocuk evde bilgisayar olmadığı için internet kafeye alıştığını söylemiş. “Bana bir bilgisayar alırsanız, internet kafeye gitmem” demiş. Hikayenin burasında anneye dedim ki: “İzin verirseniz bir tahminde bulunacağım. Tahminim tutmazsa devam edersiniz. Oğlunuza bilgisayar aldınız, ama birkaç gün sonra yine internet kafeye gitmeye başladı, değil mi?”
Anne şaşırmış bir ses tonuyla: “Evet hocam, dedi, nerden bildiniz?” Anneye dedim ki: “Eksilerin bir sözü vardır. Derler ki: ‘Gönül ne kahve ister ne kahvehane; gönül ahbap ister kahve bahane.’ Çocuğunuzu internet kafeye çeken bilgisayar değil; bilgisayar bahane. Çocuk evinde rahat değilse, sizlerle paylaşacağı fazla bir şeyi yoksa; kendisini mutlu ve değerli hissedeceği bir başarısı da yoksa, aralarında kendisini mutlu hissedeceği bir arkadaş grubuna sığınır. Bu arkadaş grubu da kendisi gibi evinde rahat edemeyen çocuklardır.”
İnternet kafelere alışan ve internet bağımlısı olan gençler, genellikle ailesiyle ve gerçek hayatla uyum sağlayamayan, kendilerini değerli hissedecek bir başarısı ve hedefi olmayan gençlerdir. İnternet, yalanın bol olduğu bir sanal dünyadır. Yüz yüze iken söylemekten çekindiğiniz veya söylemeye utandığınız şeyleri rahatlıkla söyleyebilirsiniz. Karşınızdaki sıkılmazsa saatlerce sohbet edebilirsiniz. Filtre devreleri yoksa gayri ahlaki sitelere girebilirsiniz.
Psikologlar, internet bağımlılığını, sigara ve alkol bağımlılığı kadar ciddi bir bağımlılık olarak değerlendirmektedir. İnternet bağımlısı kişiler saatlerce sohbet etmekte, eğlence sitelerini dolaşmakta; böylece gerçek hayattan kopmakta, görevlerini ve sorumluluklarını ihmal etmektedirler. İnternet kafe, disko, eğlence yerleri zararlı alışkanlıkların filizlendiği mekanlardır. Sigara içmeyen, alkol kullanmayan bir genç buralarda kolayca sigaraya ve alkole alışabilir. Sigara ve alkol kullanan bir genç kolayca uyuşturucuya alışabilir.
Çocuğunu internet kafelerden uzak tutmak isteyen anne babalar, çocuğu evden uzaklaştıran hatalı tutumlarını değiştirmeleri gerekir. Bunu kendi çabalarıyla başaramayan, bir başka ifadeyle tutumlarının yanlış olduğunun farkında olmayan anne babalar psikolojik yardım alarak çocuklarını eve kazandırabilirler.
KÖTÜ ÇOCUK YOKTUR
- Kötü arkadaş edinen gencin anne babası ne yapmalıdır?

- Biliyorsunuz, “Kötü Çocuk Yoktur” adında bir kitabım var. Bu kitapta vermek istediğim mesaj şu: Kötü çocuk yoktur, kötü eğitilmiş çocuk vardır. Kötü eğitim sonunda kötü arkadaş edinen bir çocuğun anne babası, verdiği eğitimin hatalı olduğunu bilmediği veya kötü eğitim verdiğini kabul etmek istemediği için “Çocuğum kötü arkadaşların kurbanı oldu,” diyerek kendini savunur. Biz de diyoruz ki, her çocuk ancak anlaşabileceği çocuklarla arkadaşlık yapar. Çocuklar, anlaşabilmek için, genellikle kendi ailesine benzer ailenin çocuklarıyla arkadaşlık kurar.
Kötü arkadaş edinen çocuğun anne babası öncelikle kendi tutumunu gözden geçirmelidir. “Ben nerede hata yapıyorum?” demelidir. Çocuğa baskı yaparak, ceza vererek kötü arkadaştan koparamaz.

- Anne baba, çocuğun eve giriş-çıkış saatlerini ayarlamada nelere dikkat etmelidir?

- Eve giriş çıkış saatleri sorumluluk duygusuyla ilgili bir konu. Sorumluluk duygusu küçük yaştan itibaren ailede kazanılır. Anne baba, çocuk adına sorumluluğu üstlenir; devamlı neyi, nasıl ve ne zaman yapacağını hatırlatırsa çocukta sorumluluk duygusu gelişmez. Devamlı yardım alan, hazıra alışmış, aileye bağımlı bir çocuk kendi ayakları üzerinde durmayı, karşılaştığı bir güçlüğü kendi çabasıyla aşmayı öğrenemez. Bu çocuklar eve ne zaman girip çıkacaklarına dair iradeyi gösteremez, kendilerini arkadaşlarının iradesine ve olayların akışına bırakırlar.
Küçük yaştan itibaren sevilen, değer verilen, kendi ihtiyaçlarını yerine getirecek becerileri kazanması için desteklenen ve teşvik edilen çocuklarda öz güven ve sorumluluk duygusu gelişir. Eve ne zaman girip çıkacaklarını bilir, bu konuda anne babalarını uğraştırmazlar. Geç kalmalarını gerektiren bir durum ortaya çıktığında anne babalarına haber verir, onları merakta bırakmazlar.

- Okuldan kaçan, derslerini ihmal eden gencin anne babası ne yapmalıdır?

- Bir çocuk derslerini ihmal ediyor, üstelik okuldan da kaçıyorsa; ortada ciddi bir problem var demektir. Okuldan kaçan çocukların ailelerini incelediğimizde karşımıza büyük olasılıkla çok çocuklu, yoksul, geçimsizlik ve şiddetin yaşandığı, oturduğu evin kirasını ödeyemeyen, borç batağında, sağlıksız bir aile modeli çıkmaktadır. Bu ailenin durumu iyileştirilmeden çocuğun okuldan kaçışı önlenemez.

- Gencin odasında veya çantasında müstehcen yayın gören anne baba ne yapmalıdır?

- Bu sorunuza cinsiyet ve ahlak eğitimi açısından bakmamız gerekir. Küçük yaştan itibaren çocuğuna doğru cinsiyet ve ahlak bilgisi veren ailelerde bu tür problemlere pek rastlanmaz. Rastlansa da bunlar kalıcı etkisi olmayan küçük rastlantılardır. Cinsel konuların konuşulması yasak olan ailelerde çocuklar sağlıklı bir cinsel kimlik kazanamazlar. Cinselliğe ait bir soru sorduğunda ayıplanan ve azarlanan bir çocuk, cinsel konulardaki merakını arkadaşlarından veya başka kayraklardan gidermeye çalışacaktır. Bu kaynaklar çoğunlukla ahlaka aykırı, sağlıksız kaynaklardır.
Müstehcen yayınlara ve konulara düşkün gençler, öz güvenleri zayıf, kendilerini değerli hissedecek bir başarısı ve hedefi olmayan gençlerdir. Okul derslerinde başarılı, anne ve babasıyla birlikte olmaktan mutluluk duyan, boş zamanını değerlendireceği müzik, spor, edebiyat, dil kursu gibi hobileri olan bir genç, müstehcen konulara ve yayınlara itibar etmez.
MESLEK SEÇİMİ
- Gençlerin üniversite, meslek ve eş seçiminde anne ve babaların müdahalesi ve yönlendirmesi doğru mudur?

- Konferanslarımda çocuk haklarından bahsederken anne babaların dikkatini bu konu üzerine çekiyorum. Çocuğun temel haklarından biri yeteneğine uygun, olmak istediği yönde gelişerek, kendi özünü ve idealini gerçekleştirme özgürlüğüdür. Meslek ve eş seçimi bu özgürlüğün kapsam alanına girer.
Biz bilinci gelişmemiş, aidiyet duygusu baskın ailelerde çocuğa yeteneği ve arzusu yönünde kendini geliştirme fırsatı verilmez. Çocuk adına anne baba karar verir. Ne olmak istediği değil, ne olması gerektiği önemlidir. Müzik kursuna gitmek isteyen kızına baba tepki gösterir: “Müzik kursuna gidip şarkıcı mı olacaksın? Hayır, sen okuyup teyzen gibi doktor olacaksın,” der. Halbuki, müzik eğitimi alan, bir enstrüman çalmasını öğrenen kız çocuğu pek ala okuyup doktor olabilir.
Çocuklarımıza meslek ve eş seçiminde fazla baskı yapmaya ve onları bizim istediğimiz yönde karar almaya zorlamaya hakkımız yoktur. Doktor olmuş, mimar olmuş, mühendis olmuş bir çok genci sahnelerde şarkıcı olarak görüyoruz. Bu gençler müzik yetenekleri anne baba tarafından baskı altına alınmış, meslek seçiminde ailenin tercihine uymuş gençlerdir.